Çocukluğumda yılbaşı geceleri çok özeldi benim için. Şimdi neredeyse bir gün öncesinden veya sonrasından bir farkı yokmuş gibi geliyor. Bulunduğum evden Ankara'yı tepeden görebildiğim için şanslı sayılırım sanırım. Kızılay'dan, Ulus'tan, sonrasında başka bir kalabalık noktadan atılan havai fişekleri canlı canlı izlemeyi seviyorum. Eskiden yarım saatten fazla sürerdi, şimdiyse birkaç dakikada bitiyor. Kuşlar için zararlı olduğunu öğrendikten sonra eskisi gibi masum gelmese de izliyorum yine de.. 🎆
Muğla'dayken çok özenli hazırlanırdı sofralar o gün. Annem yemek yapmayı sevdiğinden, her zaman lezzetli şeyler hazırlardı ama o akşam çeşit sayısında hayli artış olurdu. İki kapaklı bir masamız vardı, normalde bize yeterdi ama o gün tamamen açılır ve annemin kendi elleriyle işlediği nakışlı örtüler serilirdi. O geceye özel bardaklar, tabaklar ve hatta çatal-kaşıklar. Hepsi özel olmalıydı ve özel hissettirmeliydi.
Maaile sofra başındayken fonda televizyondaki yılbaşı programları olurdu. Şimdi düşününce aslında çok sıkıcıymış o PTT (pijama - terlik - televizyon) hâli. 🙆♀️
Hafızamdaki en güzel anılardan biri olduğunu değiştirmiyor ama yine de. :)
Yemekten sonra sadece yılbaşı akşamı bulunduğu kutudan çıkan tombala oynanırdı. Yenilen mandalina kabukları pulların yerini alırdı hep. Babam sayıları çok hızlı okuduğundan, onun tabiriyle "uyurduk" çoğu zaman. Torbada pul kalmadığında önümüzdeki boş rakamlara şaşkınlıkla bakakaldığımızda. :)
O bitince Domino oyunu çıkarılırdı saklandığı çekmeceden. Hâlâ çok severim ve arkadaşlarımla oynarım. :) Gecenin sonuna doğru birlikte şarkılar söylenir ve o geri sayım yapılırdı.
10.. 9.. 8..... 3.. 2.. 1.. 🎉🎊🎆
Ve kapanış.🙂
Yaşlar büyüdükçe ve aileye yeni bireyler katıldıkça (kardeşlerim 🙊) yılbaşı akşamlarındaki ritüeller yavaş yavaş azalmaya başladı sanki. Bir şeyler eksikmiş gibiydi. Ama şu değişmedi: Kuruyemiş ve patlamış mısırlar hazır edildiğinde güzel bir film açıp seyretmek. Noel ve yılbaşı temalı, karlı birkaç film art arda izlemek, bütün senenin yorgunluğunu alıp götürüyormuş gibi geliyordu bana. Bazen aynı filmi defalarca izlerdik. "En sevdiğin yılbaşı filmi nedir?" diye sorsalar, bir saniye bile düşünmeden Evde Tek Başına derdim. 🎈
Genelde çoğu kişi için romantik komediler akla gelirken benim en sevdiğim oydu. Hâlâ öyle. 🙆♀️ Her sahnesini bilsem de aynı yerde defalarca gülsem de hiç sıkılmadan seyredebilirim. (Harry Potter gibi ;)
Kevin'ın o meşhur çığlığı, kötü adamlara kurduğu bubi tuzakları, şapşal hırsızların her defasında küçücük bir çocuğa yenilmeleri, parktaki kuşlarla olan kadın ve evde tek başına kalıp istediğini yapabilme imkânı.. Serinin devamındaki gibi kocaman bir otel odasında çikolatalı pastalar ve şekerlemelerle film izleme keyfi de çok hoş olurdu. :))
Ailenin değerinin anlaşıldığı bölümlerde sanki kendi ailemle olan bağımın da güçlendiğini hissederdim. Zamanla uzaklaşıyor insan her şeyden ve herkesten. Bizi birbirimize bağlayan çoğu yerinden düğümlenmiş olan ip, bazen o kadar inceliyor ki hatta neredeyse kopma noktasına geliyor. Belki de çoktan kopmuş olan o bağ, bir vesileyle tekrar kuvvetlenebiliyor. Bunu hissetmeyi seviyorum. Bazen ne kadar ihtiyacım olduğunu bile anlayamamış olsam da..
Son yıllarda aralık ayının bitimine doğru Noel ve yılbaşı temalı birçok film izliyorum. Bu kendi kendime yaşatmaya çalıştığım bir alışkanlık oldu adeta. Bu sene film seçmekle uğraşmadım. Netflix'in önüme düşürdüğü ve yüksek oranda eşleşme sağladığı filmleri arka arkaya izlemeye başladım. Bazıları sıkıcı olsa da çoğunu sevdim. Ay sonunda onların isimlerini ajandama kaydetmek istediğimde, bu sene bayağı abarttığımı anladım. Yememiş içmemiş film izlemişim sanki. Korkmayın burada hepsinden bahsetmeyeceğim. :) Bir şeylerden kaçmanın en masum yoluydu belki de ilk gördüğün filme sığınmak..
İlk olarak Noel Prensi'ni seyrettim. Çok beğenmiş olacağım ki serinin devam filmlerine de peşpeşe bakıvermişim. :)
Modern bir Külkedisi hikâyesi aslında. Zengin oğlan fakir kız da diyebiliriz. Kraliyet dedikodularını haber yapmak için Aldovia Krallığı'na giden gazeteci Ember, yakışıklı Prens'in kalbini çalar. 🙆♀️
Fonda yeterince kar, eşsiz bir doğa, bol entrika ve maceranın yanında aşk da vardır. Aklımda kalansa şu cümle: "Tarih, kurallara uyanlar tarafından yazılmaz."
David ve Elfler de ortalama bir filmdi aslında ama beni etkileyen tarafı inanç yönüydü. Bir şeye inanma ihtiyacı bazen insanı ayakta tutan yegane güç olabiliyor.
David ve babası arasındaki o sıcak ilişkiyi çok sevdim. Babası ona masal ortamındaymış gibi bir atmosfer çizmiş. Görünmeyen yaratıklara, hayali arkadaşlara, Noel Baba ve geyiklerine, Elf'lerine dair hikâyeler anlatarak büyütmüş. Yanı başındaymış gibi hâlâ onları görüyormuş gibi hissetmesini sağlamış. Oğlu da bu oyuna ayak uydurup gerçekten inanmış. Hatta bir telefon konuşmasını şu sözlerle kapatmıştı babası: "Beni düşün, sen beni düşündükçe gücüm artıyor."
Her şey böyle güzel giderken David bir gün hep o hayalini kurduğu, görmeden görüyormuş gibi yaptığı Elf ile karşılaşır. Fakat o andan sonra içinde yaşadığı renkli dünyası yıkılır. Çünkü babasını buna inandıramaz. Yalanlarla büyütüldüğünün farkına varan çocuğun zihni karmakarışık olur. Belki de hepimizin tutunacak dalları vardır. Gerçek olmadığını bilsek de o dalın elimizden kayıp gitmesini istemez, ona sımsıkı tutunuruz. Umarım onlar hiçbir yere kaybolmaz da hep bizimle kalırlar..
Sonrasında karşıma çıkan, kaybolan Noel ruhunu diriltmek için çabalayan karakterlerin olduğu filmlerdi. Noel Günlükleri gibi. Birbirleriyle anlaşamayan iki küçük kardeş gizlice Noel Baba'nın kızağına binerler. Her şeyden habersiz hediye dağıtmaya devam eden Noel Baba onları gördüğünde yaşadığı şaşkınlıkla kaza yapar ve işler tepetaklak olur. Geyikler bir tarafa hediye çuvalı bambaşka bir şehre dağılır. Şafak sökmeden tüm hediyeler dağıtılmalıdır yoksa o ruh kaybolup gidecektir. İşte kahramanlarımız el ele verip yardım eder ve her şeyi düzeltmeye çalışır.
Yaşadıkları maceranın etkisiyle, onların kalplerinde yeşeren sevgi filizlerine şahit oluruz biz izleyenler de.
Angela'nın Noel'i 1 ve 2'de ise mavi gözlü bakır saçlı, sevimli mi sevimli şirin Angela ve kardeşlerinin sıcak hikâyesi yüzümüzü güldürür. 32 dakikalık Robin Robin filminde, farelerce büyütülen bir kuşun uçabilmesini sağlayan gücün, uzaktaki parıldayan yıldızda değil de ailesine duyduğu sevgi ve inançta olduğunun farkına varmasıyla mutlu oluruz. 🎄
Noel'den Kaçış Yok filmindeki gibi Noel'den, süslerden, hediyelerden, şekerlemelerden, mutlu insanlardan nefret eden aksi bir adamın; sevgi dolu birine dönüşme serüvenini izleriz keyifle.
Bir Şans Daha filminin afişinde Khaleesi karakteriyle zihnime kazınan Emilia Clarke'ı görünce izlemeden yapamadım. :)
Hediyelik eşya dükkanında Elf kılığında çalışmasına rağmen Noel ruhuna inanmayan ve yaşamı tersliklerle dolu olan Kate, hayatına mucizeler getirecek biriyle tanışır. Kısacık zamanda kalbinin sahibi olur. Vurdumduymaz ve bencil biri olan eski Kate değildir artık. Karakterindeki değişimi izlemek güzeldi ve sürpriz sonu. ☘
Yine Noel filmindeyse o ruhu yakalaması için lanetlenen adamın, her sabah yeni yılın Noel'ine uyanmasına ve diğer 364 günü hatırlamamasına, bu olayın da her gün tekrarlanmasına şahit oluruz. Kahkahalarla güldüğüm ilk yarısından sonra biraz hüzünlü olaylara geçmesi buruk bir tat bıraksa da ailenin önemini hatırlatması açısından güzeldi benim için.
En sevdiğimi sona sakladım yine. :) Tıpkı bir arkadaşımın, tabaktaki en beğendiği kuruyemişi sona bırakması gibi. :)
"Tüm evren hikâyelerden oluşur, atomlardan değil." repliğinde takılı kaldığım Nikolas filmini çok beğendim. Bir hikâyenin peşine düşen ve Elf'lerin gizli diyârını keşfe çıkan Nikolas yazgısıyla tanışır. Onun bu zorlu yolculuğuna tanık olmak çok güzeldi. İnandıkların uğruna savaşmak, onlar için her fedakârlığı yapmak, insanların kaybolan güvenini yeniden inşa edebilmek için canından vazgeçmek.. En önemlisi de unutulan duyguları yeniden hatırlatmaktı galiba. En zoru da bu değil miydi zaten?
Yukarıda ufak ufak bahsettiğim filmlerin hep bir ortak noktası vardı. Benim daha önce düşündüğüm ama adını koyamadığım bir şey. Kaybolan ruhu yakalamak.
Onların inançları, kültürleri, yaşayışları bizlerden farklı olabilir. Ama yılın son günlerinde evlerine canlılık getirmeleri, tüm ailenin bir araya gelip aynı sofrayı paylaşmaları, yaşadığı yerleri ve sokakları süslerken kendilerini de kötü şeylerden arındırmaları, küskünlükleri unutup neşeli ve keyifli zamanlar geçirmelerine dair sahneleri izlerken kaybettiğimiz duygular geliyor aklıma.
Bizim kültürümüzde, inancımızda da bayramlar var ama hiçbirinde onlarınki gibi neşeli ve keyifli olamıyoruz. Bayram temizliklerinden, baklava - börek - sarma vb ikramlıkların hazırlanmasından öteye geçemiyoruz sanki. Misafir kabul etme ve misafir olma seremonileri o kadar tatsız tuzsuz geliyor ki..
Sevincin olmadığı, evlerimizin karanlıkta kaldığı, sofralarımızın iyice yalnızlaştığı şu ortamda o kadar ihtiyacımız var ki aslında. Kaybettiğimiz o ruha, o inanca, birlik olmaya..
Bir şeyin kaybolduğunu fark etmediğimiz için de aramıyoruz. Neyi kaybettiğimizi bilmiyoruz çünkü.
Umarım 2022 geçmiş yıllardan daha fazla mutlu, huzurlu, sağlıklı, şanslı ve sevdiklerimizle bir arada olabileceğimiz bir sene olur bizim için. 🎈
Okuyan herkese teşekkür ediyorum, güzellikler sizi bulsun, mutlu yıllar..🧚♀️☘
Doğum günüm kutlu olsun o zaman 🎈🎈