geç bulduğum uğraşımdır.
olta balıkçılığı insanı neden dinlendirir, benim kadar tembel bir adam gecenin ayazında, dağ tepe seke seke neden dolanır, balık tutamamasına rağmen neden inatla gitmeye devam eder...
çok düşündüm bu soruların cevabını ve sanırım buldum. biraz uzun olacak ama sabredin. hasbelkader bu başlıktaysanız, sabretmeyi bilin.
yıllardır eşime yakınırım; "şu kafam hiç durmuyor, hep bir işlem peşinde, hep bir düşünceler... arada kapatabilsem keşke şalteri de soğusa biraz motorum." diye. hiç beceremedim, bir düşünceyi bitirmeden diğerine atladım durdum. hala da öyleyim; hayattır, koşuşturmadır, işler güçlerdir derken kırk tane kurnaz tilki, kırk farklı istikamette dolanıp duruyor kafamda.
derken bir yıl önce ekipten birinin aklına geldi, "balığa gidelim" dedi. lokasyon çanakkale; boğaza bir dakika uzaklıktayız. "neden olmasın" dedik hepimiz.
ben doğma büyüme izmirliyim. yıllardır içimde uhdedir olta balıkçılığı. en yakın arkadaşımla olimpiyatlar gibi dört yılda bir dener, hiçbir şey anlamadan bir saat içinde dönerdik bunca zaman.
"hadi balığa gidelim" dedik ve başladık.
bir yıldır gidiyorum balığa. bizim ekiple yazın balık tutmayı sevmeyecek insan pek azdır zaten. samimi, kızlı erkekli bir ekip; evlere beş dakika mesafede, sandalyeler açılmış, çekirdekler biralar hazırlanmış, bir yandan muhabbet bir yandan balık büyün yazı geçirdik.
o sıralar mevzuyu tam olarak anlamamıştım ama şimdi dönüp baktığımda farkediyorum ki hikaye aslında orada başlamış.
yaz bitti, havalar soğudu. bir de baktım ki iki kişi azimle devam ediyoruz balığa gitmeye. kış soğuğunda, çanakkale fırtınasında, akşam gidip sabah dönüyoruz, sırtımızda yükler killitbahir'de bir aşağı, bir yukarı gidiyoruz.
böyle böyle geçirdik kışı. balık falan tutamadık doğru dürüst. ama gitmeye devam ettik. düştük, ıslandık, üşüdük ama gitmeye devam ettik. acayip manzaraları, acayip ışık oyunlarıyla gördük. çanakkale boğazını yedi kere tavaf ettik.
balık falan tutamadık doğru dürüst ama bir çok şey öğrendik. kendi takımımızı bağlar olduk. çeşit çeşit takımla, ikişer oltayla gezer olduk. balık tutamamanın bir sürü yolunu öğrendik.
bitti mi peki$5 bitmedi tabi, bitmez zaten.
balık tutmakla ilgili basit bir arama yapsanız bin farklı bilgi bulursunuz. bin farklı bilgi, bini de birbiriyle çelişebilir. tam "anladım" dersiniz, birinden farklı bir şey duyarsınız. şaşkın şaşkın gezersiniz ilk başlarda. bu bin bilginin bini de doğrudur aslında. o denizin, o köşesinde, o dip yapısında, o saatte, o iklimde, o rüzgarda, o yakamozda, o akıntıda, o mevsimde ve o balıkta geçerlidir o bilgiler. her dakika değişir, her rüzgarda değişir.
böyle böyle başlarsınız düşünmeye. balığa gittiğiniz andan itibaren kafanızda başka hiçbir şeye yer kalmaz.
dip takım mı kullanayım, şamandıralı mı kullanayım$6 yakına mı atayım, uzağa mı atayım$7 midye mi kullanayım, sülünez mi kullanayım$8 kaçlık misina kullanayım, kaçlık kurşun kullanayım...
işte olta balıkçılığı bu yüzden dinlendirir insanı, beni. balığa giderim kafamda kırk tilki. meraya vardığımda bir tane balık girer kafama, hepsini kovalar o tilkilerin, bir tanesini bırakmaz. sadece balık düşünürüm, sadece balıkla ilgilenirim. atarım, beklerim, koparırım, bağlarım, çekerim, kaçırırım; bir sürü şey yaparım, bir sürü şey düşünürüm. ama hepsi balıkla ilgili olur.
işte budur benim için olta balıkçılığı. modern hayatta sahip olmadığımız sadece tek bir şey düşünme lüksünü yaşamaktır. doğanın içinde, o balıktan bir farkım olmadığını anlamaktır. av da avcı da birdir, döngünün içindedir. buna tekrar dahil olmaktır olta balıkçılığı.
zorlu bir hafta beni bekliyor. ameliyat var, işler güçler var, sınavlar var, misafir var... bunların hepsinden önce bir günüm var, o da yarın. birazdan yatıp, sabahın kör saatinde kalkıp balığa gideceğim. tilkileri kovalayıp, huzura ereceğim. size de aynısını dilerim.
rastgele.
haziran 2014
Posted on Hede.io - Knowledge Sharing Dictionary