Türkiye, 28 Temmuz'da başlayan orman yangınlarından sonra bu kez de Karadeniz ve doğu illerinde yaşanan sel felaketleri ile sarsıldı.
Karadeniz'de yaşanan seller nedeniyle onlarca ev, bina ve köprü yıkılırken, Kastamonu'da 10, Sinop'ta 1 kişi hayatını kaybetti. Bartın'da ise bir kişi hala kayıp.
Bazı mahallelerde insanlar ev ve iş yerlerinde mahsur kaldı, bazıları acil yardım ekipleri tarafından kurtarıldı. Derelerin taşması sonucu, araçların sulara kapıldığı görüldü. Kimi köylere elektrik verilemedi.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda Karadeniz Bölgesi'nde yaşanan felaketlerin "yoğun yağıştan" kaynaklandığını belirtti.
Bazı yorumcular ise selleri, iklim değişikliği ile ilişkilendirdi.
Peki yaşanan sel felaketlerinin tek sebebi, iklim değişikliği mi?
Sel ve su taşkınları, Türkiye'de en sık görülen afetlerin başında geliyor. Ülkenin en çok yağış alan bölgesi Karadeniz'de sel felaketleri yaygın.
AFAD verilerine göre sadece geçen yıl ülke çapında 177 sel ve su baskını ile 107 heyelan görüldü. Aynı dönemde doğa kaynaklı olayların yüzde 20'ye yakını sel ve su baskınları, yüzde 12'ye yakını da heyelan olarak kayda geçti.
Bu yıl Karadeniz illeri başta olmak üzere pek çok noktada seller yaşandı.
Temmuz ayında Rize ve Artvin'de sel olayları birbirini izledi. Rize Valiliği'nin açıklamasına göre Temmuz'da bir haftada iki afet yaşandı, kentin 3'te biri sel ve taşkınlardan etkilendi. Şiddetli yağış ve heyelan sonucu altı kişi de hayatını kaybetti.
Artvin'de Arhavi başta olmak üzere pek çok ilçede yaşanan taşkınlarda, onlarca bina ve konut yıkıldı, 1400'den fazla bina hasar gördü.
Van'da geçtiğimiz hafta Başkale ve Erciş dahil pek çok ilçede yaşanan sel sonucu onlarca ev ve bina yıkıldı, yüzlerce hayvan öldü.
Son olarak Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün (MGM) kuvvetli sağanak yağış uyarısı verdiği Karadeniz'de Salı gününden beri şiddetli sel ve taşkınlar yaşanıyor.
Bartın, Kastamonu, Sinop ve Karabük en çok etkilenen iller.
Bilim insanları, iklim değişikliğinin önüne geçilmezse sel felaketlerinin artacağını yıllardır söylüyor.
Birleşmiş Milletler'in (BM) bu haftanın başında yayımlanan IPCC İklim Raporu da, su seviyelerinin yükselmesinin de etkisiyle 2100 yılına kadar kıyı bölgelerde yaşayan milyonlarca insanın sel felaketlerine maruz kalacağı uyarısında bulunuyor.
Ancak uzmanlara göre asıl sorun, sel olaylarının Türkiye'de afete dönüşebilmesi.
Prof. Dr. Kadıoğlu: İklim değişikliği günah keçisi olarak kullanılıyor
BBC Türkçe'ye konuşan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Meteoroloji Mühendisliği Bölümü ve Afet Yönetim Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, orman yangınları ve sel gibi afetlerde iklim değişikliğinin "günah keçisi" olarak kullanıldığını söylüyor.
Kadıoğlu, yağış artışı ve yağış rejimlerinin değişmesinin seller üzerinde etkili olduğu ancak selin afete dönüşmesinin ancak 3 koşul gerçekleşirse mümkün olduğunu söylüyor: Tehlike, maruziyet ve insan ile yapıların buna karşı savunmasızlığı.
Yetkililerin son selleri yağışlarla ilişkilendiren açıklamalarını hatırlattığımız Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, "Tek başına yağış, tehlikedir" diyor.
Prof. Dr. Kadıoğlu, sel riskine açık bölgelerdeki "yapılaşmaya" dikkat çekiyor.
Kadıoğlu, yerel halkın sel felaketlerine maruz kalmasına neden olacak şekilde "dere yatakları ve heyelan bölgelerinin daha fazla yerleşime açıldığı" yorumunu yapıyor.
"Dere yatağına dağ tepesine ev yapar gibi sıfır giriş bina yapıyoruz, bütün suçu da tehlikeye atıyoruz. Burada bir tuhaflık var" diyen Kadıoğlu, "İmar-iskan politikaları bu şekilde devam ettiği" sürece iklim değişikliğinin de etkisiyle sel felaketlerinin sıklaşacağını belirtiyor.
İklim değişikliği ve sıcaklık artışına bağlı buharlaşma sonucu su çevriminde hızlanmalar yaşanıyor. Bunun sonucu "meteorolojik afetlerin şiddeti, süresi ve olduğu yerlerin" değiştiğini vurgulayan Kadıoğlu, "İklim değişikliği sebep değil sonuç; selleri başlatmıyor, sıklığı ve şiddeti arttırıyor" diyor.
Öte yandan Türkiye'de bina, yol ve köprü yapımlarında yağmur suyu hesabı ölçüt alınıyor.
Bölgede son 100 yılın yağmurları üzerinden yapılan ölçümlerin, hem bulundukları yere hem de iklim değişikliğinin daha uzun vadedeki etkilerine "uyumlu" hale getirilmesi gerektiğini kaydeden Kadıoğlu, "Derenin dibinde de dağın tepesinde de su basma seviyesinin 60 cm" olarak hesaplanmasının sorunlu olduğu görüşünde:
"Dere yatağına yerleşmenin bilimsel hesapları ve kuralları var. İstanbul Ihlamur Kasrı'na bir baksınlar. Adam dere yatağına bina yaptığını bilerek iki kat merdivenle yaşam alanına çıkıyor. "
Kadıoğlu, sözlerini şöyle sürdürüyor:
"(Sel bölgelerinde) yıkılan köprüler eski değil, yeni. Ezbere, basit köprüler yapılıp ortasına bir ayak konuyor. Köprüler baraj gibi şişiyor, yıkılıyor, bir de baraj selleri gibi sellerle yıkıma neden oluyor. 400-500 yıllık bir taşkın hesabı, çevresindeki havzadan gelebilecek ekstrem durumlar hesaplanmıyor. Devlet kamu binaları da bundan farksız değil."
'Dere hakkı olanı alıyor'
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Jale Alel de, iklim değişikliğinin seller üzerinde "mutlaka etkisi olduğunu" söylüyor.
"Bölgede yağmurlar yağdı mı çok yağıyor, yağmadı mı hiç yağmıyor" diyen Jale Alel, sellere sebep olan iki konuya dikkat çekiyor: Doğal dere yataklarının yerleşime açılması ve ağaçların yeterince korunmaması.
Dağların denize paralel olduğu Karadeniz Bölgesi'nde yerleşim yerlerinin az olduğu, denize yakın düz alanların kıymetli olduğunu vurgulayan Alel, "Evvelden nüfus daha azken vatandaş 'Burası benim tarlam' derken, sonra bu alanlar tapuya geçiyor. İmar planları olduğu dönemlerde belediyelere vatandaşlardan siyasi baskı geliyor. Doğal dere yatağı alanına imar giriyor" diyor.
Alel'in aktardığına göre, Karadeniz'de düz alanların azlığı nedeniyle kutu menfezlerle bazı bölgelerin "ıslah edilmesi" yaygın. Yağışlar fazla olduğunda üst havzalardan ağaç gövdeleri ve malzemeler sürüklenerek bu menfezlerin içini tıkıyor ve kesitini daraltıyor. Arka havzayı da su basıyor.
Bunun yanında Karadeniz'de "boydan boya yapılan" Karadeniz Sahil Yolu'nun suların denize ulaşmasını engellediğini belirten Alel, "Yüzey suları dahi aşırı yağışlarda denize rahat ulaşamıyor " diyor.
11 ilden geçen Karadeniz Sahil Yolu'nun 2023'te açılması bekleniyor.
Öte yandan, dere yataklarında yapılaşmayı engellemek amacıyla çıkarılmış bir yasal düzenleme aslında var.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın onayıyla Resmi Gazete'de 9 Temmuz 2016'da yayımlanan 2006/27 sayılı genelge ile, derelerin üzerinin zaruri haller haricinde kapatılması yasaklandı.
Buna rağmen yapılaşmanın devam ettiğini ifade eden Alel, "Dere, kendi hakkı olanı bu tip yağışlarda alıyor, kendi yataklarını istiyor. Sonuç, can kayıpları, maddi kayıplar" diye de ekliyor.
Alel, TMMOB'nin sellerle ile ilgili bir rapor hazırlığı içinde olduğunu, hidroelektrik santrallerin (HES) sel felaketlerine etkisini ise hala tam olarak bilmediklerini söylüyor.
'Ağaçlar yeterince korunmuyor'
Selin başlıca nedenlerinden biri, ormanlık alanların ağaçsızlaşması.
Türkiye'de 28 Temmuz'da başlayan ve 40'tan fazla ilde görülen 200'den fazla orman yangınının büyük bölümü söndürüldü. Ancak buradaki ormanlık alanların önemli bir bölümünün yok olması sonucu sel felaketlerinin çok geçmeden kendini göstereceği yönünde uyarılar var.
Alel, İzmir'de 2019'da yaşanan orman yangınlarından iki yıl sonra yaşanan sel felaketi sonucu iki kişinin yaşamını yitirdiğini hatırlatıyor.
Aşırı yağışlar sonrası ağaçların olmaması, dolayısıyla zeminin gelen suyu tutamaması sonucu, Yeniköy Sulama Göleti taşmış ve baraj gövdesinde hasar oluşmuş, şiddetli seller meydana gelmişti.
Hangi önlemler alınmalı?
Prof. Dr. Kadıoğlu'na göre, afetler konusunda Türkiye'nin en büyük problemi, "risk yönetimi" olmaması.
"Ortalamalarla hareket eden bir ülkeyiz. Her şeyi sabitlemişiz. Değişkenliğe, riske, standart sapmaya tahammül edemeyen bir yapımız var" diyen Kadıoğlu şöyle devam ediyor:
"Risk yönetimi mantığı olsaydı, Akdeniz ve Ege'nin kurak olduğunu daha kış aylarında görürdük. Bu kadar orman yangını çıkacağı belliydi ancak bütçe yapılırken, yangın söndürme uçakları kiralanırken yıllık ortalamaya bakılıyor. Orman yangını, sel, deprem olmadan o bölgeye yetkililer gitmiyor. Bizim mantık, yıkım ve yara sarma."
Kadıoğlu, alınması gereken önlemleri şöyle sıralıyor:
Kentsel dönüşümde, heyelan ve sel riskini göz önüne almak; çarpık yerleşmeyi engellemek,
İmar ve iskan yönetmeliklerinde değişiklikler ile tehlikenin büyümesini önlemek,
Risk yönetimi ile tehlikeleri ve bunlara maruz kalacak kişi, bina, yol, altyapıyı belirleyerek savunmasız olanları korumak,
Bazı binaların girişlerini yükseltme, bodrum katları iptal etme gibi yapısal önlemler,
Taşınma ve yıkılma yönetmeliklerini iklim değişikliğini dikkate alarak düzenlemek. Gerekirse 100 yıl olan su seviyesi kriterini belki 150 yıla çıkarmak,
Köprüleri daha uzun, direği daha yüksek geçecek şekilde yapmak, mazgallarda yeni yağış kriterlerini kullanmak,
Arnavut kaldırımlarını asfaltlaştırma gibi adımlardan kaçınmak,
(Sel felaketlerinin yaratacağı kayıpları minimalize eden) "Sünger şehir" kavramına yönelmek.
Dere yataklarının imar planına dahil edilmesinin "derenin doğal alanına tecavüz etmek" anlamına geldiğini söyleyen Jale Alel de, buralardaki yapılaşmanın önüne geçilmesi gerektiği görüşüne katılıyor.
Alel ise sellere karşı alınması gereken önlemleri şöyle sıralıyor:
Dere yataklarının üzerini açmak,
Derelerin bakımı için servis yolları yapmak,
Kutu menfezleri temizlemek,
Mümkün olan her yerde dere yatağını işgal eden binaları derelere iade etmek,
Yukarı havzalardaki ormanlara zarar verilmesini önlemek,
Karadeniz'deki sahil yolunu, gelen sel debileri ve yağışa göre imar ve projelerde yeniden düzenlemek.
kaynakça: https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-58171344