“Bir fincan açık çay, bir bardak viskinin yanında nasıl görünüyorsa Harry Potter’da Büyücüler’le karşılaştırıldığında öyle görünüyor. Temelleri hem fantastik hem de ana akım kurgu geleneklerine dayanan bu roman, Oz ve Narnia kadar Harry’ye de göz kırpmasına rağmen Büyücüler’i çocuk kitabı olarak görme hatasına düşmeyin. Grossman’ın meselesi yetişkinlerle; hikayesiyse karanlık, tehlikeli ve beklenmedik olaylarla dolu.” – George R.R. Martin
Şimdi bu sözlerin sahibi Taht Oyunları’nın yazarı George R.R. Martin. Kitabı ve dizisiyle büyük başarılar yakalamış, dünyada fenomen haline gelen bir serinin yaratıcısı kendisi. Fakat Lev Grossman’ın Büyücüler adlı kitabı için söylediği bu sözler? İnanalım mı?
Büyük bir Harry Potter hayranı olarak, Büyücüler’i okumadan önce, üstelik Taht Oyunları’nın yayınlanan tüm kitaplarını okumuş biri olarak, Martin’in söylediği bu lafa çok içerlemiş hatta biraz da sinirlenmiştim.
Ne demek açık çay?
Büyücüler kitabını yaklaşık altı ay önce alıp, okunacak kitaplarımın arasına yerleştirdim ve elimdeki kitapları okumaya devam ettim. Her kitabın bitişinde Lev Grossman’ın kitabı ile göz göze geldik. Oku beni diyor gibiydi ama hınzırca gülüp, biraz daha bekle deyip başka kitapları tercih ettim.
Böyle bir kıyas ortadayken, hele bir de bu kıyas yarattığı eser son yıllara damga vurmuş biri tarafından dile getirilince kitap biraz daha bekleyebilirdi. Sindire sindire okunmalıydı.
Ve nihayet bir hafta önce kitabı elime aldım. Bakalım gerçekten viski miydi? Birlikte büyüdüğüm Harry, paşa çayı gibi mi duracaktı?
Kitaptaki esas oğlan Quentin üniversiteye hazırlanan, arkadaşları arasında az buçuk silik bir tip. Birazcık mutsuz, birazcık inek ve arkadaşlarına kendini kanıtlamaya hazır. Ee hal böyleyken büyücü olmak ve yaşadığı hayatı arkasında bırakıp çekip gitmek için biçilmiş kaftan. Bu kadar. Lev Grossman’ın Quentin için hazırladığı arka plan bu. Yukarıda söylediklerim gibi sizde mutsuzsanız, sivrilmeye çalışıyorsanız ve eğer hoşlandığınız kızı, yakın arkadaşınızın kapmasından korkuyorsanız, büyücü olabilirsiniz. Tek yapmanız gereken, Quentin gibi bir kağıt parçasının arkasından pek de hoş görünmeyen bir araziye dalmak. Brakebills’e hoş geldiniz. ( Büyücülük Okulu )
Hikaye böyle başlıyor. Hop, sınava alınıyor ve başarılı olup öğrenci olmaya hak kazanıyor.
Tamam da bu nasıl iş? Sınav çok detaylı betimlenmemiş hatta ve hatta Quentin hiç anlamadığı ve ona tamamen zırva gelen şeyler cevaplıyor.
Sınavı geçen diğer çocuklarla ya da gençlerle tanışıp ufaktan arkadaş oluyor.
Tamam, bunları da anladım.
Ancak okulda geçen koskoca beş sene iki yüz sayfada anlatılıp geçiliyor, burayı anlamadım. Beş sene diyoruz ya. Beş sene. Fantastik kurgular için, bir kalemde geçilmesine pek de alışkın olmadığımız bir yöntem. Üstelik bu süre zarfında Quentin bir uzmanlık alanına sahip oluyor, mezun olacak öğrencilerin geçtiği büyük bir aşamadan geçiyor ki, neden böyle olduğuna dair en ufak bir bilgi yok. Yani bu eğer bir gelenekse, insan biraz nasıl ortaya çıktığından, öneminden ve sonrasından bahseder değil mi? Böyle bir şey de yok. Bu yapılacak, yap tadında bir yaklaşım var. Kendini ispat durumu birazcık.
Harry Potter ile karşılaştırırken bence George R.R. Martin bu noktayı atlamış. Harry’nin Hogwarts’ta ki her senesi bir kitaptı ve her sene gerek dersler anlamında gerek okul anlamında sürekli yeni bir şeyler hem biz öğreniyorduk hem Harry öğreniyordu. Üstelik her sene başına gelen olaylar vardı. Başına gelen olaylar demeyelim de, Harry neredeyse her sene ölüm ile burun buruna gelirken, Quentin bir yaz okulu tadında bu beş senesini geçiriyor. Bir iki olay var ama bunları da spoiler vermek için söylemek istemiyorum. Ancak Harry Potter ile karşılaştırıldığında Quentin’in beş senesi tam bir kreş.
Biraz daha viski?
Şunu diyebilirsiniz, adam oralar ile vakit kaybetmek istememiş, asıl hikayeye geçmek istemiştir. Kitap ilerledikçe, asıl hikayenin çok öyle hemen atlanacak bir havası olmadığını, bana kalırsa pek de özgün olmadığını fark ediyorsunuz.
Martin, Grossman’ın Narnia’ya göz kırptığını söylüyor. Bu göz kırpmak değil ki, doğrudan öpmek, sarılmak. Okursanız daha net göreceksiniz.
Sanırım viskinin markası Johhny Talker. Nike – Nixe – Kardeşler Kundura misali.
Bir noktada kabul etmem gerekenler de var. Harry Potter’da, Büyücüler’de olduğu gibi cinsellik, madde kullanımı ve alkol yoktu. Büyücüler bu konuda ileride, eşcinsellik hatta bir yerde biseksüellik. Bunlar itiraz edilecek ya da ne işi var kardeşim denilecek şeyler değil. Hayatın içerisinde olan tercihlerin kitaplarda da olması son derece normal. Fakat, yazarın buradan varmak istediği bir nokta yok gibi geldi bana. Neden – sonuç ilişkisi aramak belki de anlamsız. Karakterlerin pişmanlık ve arayış içinde olması için kurgulanmış gibi geldi bana. Yanılıyor da olabilirim.
Yani biraz daha erişkin yaş grubuna hitap ettiğini düşünsek bile, bu kitabı viski yapmaya yeter mi?
Harry Potter’ın son kitabı yayınlanalı ya da Ölüm Yadigarlı Bölüm – 2 gösterime gireli kaç sene oldu tam hatırlamıyorum. İstatistik tutmaya ihtiyacımız da yok aslında ama Harry Potter serisi, karakterleri ve olayları ile hala tartışılıyor. İnternet üzerinde kurulan fan sayfalarında hala teoriler ortaya atılıyor, ihtimaller üzerine konuşuluyor ve karakterler hala derinlemesine tartışılıyor. Üstüne üstlük doğrudan Rowling tarafından kurulan veya kurdurulan Pottermore sitesinden seriye ve evrene ait arka plan çalışmaları ve ek öyküler yayınlanıyor.
Fantastik Canavarlar mecrasını da unutmamak gerek zira Harry Potter’dan bildiğimiz bazı karakterler ve hikayeler de ilk filmi gösterime giren beş filmlik uzun soluklu seri de yer alacak. Yani doksanların sonunda hayatımıza dokunan sihirli evren bir şekilde hala baş ucumuzda.
George R.R. Martin’e katıldığım tek nokta burası galiba.
Günün her saatinde çay içebilirsiniz. Harry Potter’ı her yaşınızda okuyabilirsiniz, tekrar tekrar geri dönüp üzerinde düşünebilirsiniz. Biraz araştırma ile ikinci kitap hakkında en az yirmi tane hayran teorisi bulabilirsiniz. Çay gibi her an size eşlik edebilir.
Fakat, Grossman’ın Büyücüler kitabının ya da tüm serinin bunu başarabileceğinden kuşkuluyum. Açık söyleyeyim, kuşkulu değilim. Böyle bir başarıyı ve güncelliği beklemiyorum bile.
Bu kadar gömdükten sonra size yine de okumayın, tercih etmeyin demem.
Kitaplar okunmak içindir. Size düşündüreceği bir şeyler mutlaka vardır.
Ancak George dedenin lafına kanıp da, Harry Potter’ı solda sıfır bırakacak bir kitap beklemeyin.
Siz yine de çay için!