Ben ki ecdâda söven maskaralardan değilim,
Anarım hepsini rahmetle… Fakat münfa'ilim.
- Niye?
- Zerk etmediler kalbime bir damla ümîd.
Hoca dünyâda yaşanmaz, yaşamaktan nevmîd.
Daha mektepte çocuktuk bizi yıldırdı hayat;
Oysa hiç korku nedir bilmiyecektik heyhat!
Neslim ürkekmiş, evet, yoktu ki ürkütmiyeni;
“Yürü oğlum!” diye teşcî’ edecek yerde beni,
Diktiler karşıma bir kapkara müstakbel ki,
Öyle korkunç olamaz hortlasa devler belki!
Bana dünyâya çıkarken “batacaksın!” dediler…
Çıkmadan batmayı öğren, ne kadar saçma hüner!
Ye'si ezber bilirim, azmi yüzünden tanımam;
Okutan böyle okutmuştu, beğendin mi İmam? - Çattı, lâkin, o yalan bellediğin istikbâl.
- Hadi çatmış diyelim, kimlere âid ki vebâl?
Bir ışık gösteren olsaydı eğer, tek bir ışık
Biz o zulmetleri bin parça edip çıkmıştık.
İki üç yüz senedir serpemiyor bizde şebâb;
Çünkü bîçârenin âtîsine îmânı harâb.
Hissi yok fıkri bozuk azmini dersen: Meflûc...
Hani rûhunda o haksızlığa isyan, o hurûc?
Karşıdan zinde görürsün, sokulursun ki: Yarım…
Yandık ecdâdımızın nârına, hâlâ yanarım!
Ye'si tekfir eden îmânıma olsun ki yemin,
Bize telkîn-i ümîd etmediler, yoksa bu din,
Yine dünyâlara yaymıştı yeşil gölgesini;
Yine hakkın sesi boğmuştu dalâlin sesini.
Müslümanlık bu değil, biz yolumuzdan saptık
Tapacak bir putumuz yoktu, özendik yaptık!
Göreyim gel de büyük bildiğin Allâh'ı kayır…
Hani, tevfik-i İlâhîye kanan var mı? Hayır.
Ya senin âlem-i İslâm'ın inanmış ye'se;
Dîn-i resmîsi odur, vazgeçemez kim ne dese!
Önce dört kıt'ayı alt üst eden îmân-ı metîn;
Sonra, dört yüz bu kadar milyon adam, hepsi cebîn!
Şarka in, mağribe yüksel, göremezsin galeyan…
Nasıl olmuş da uyuşmuş bütün ümmetteki kan?
Niye tutmuş da bu şevket, bu şehâmet dîni,
Benden imsâk ediyor ceddime bezl ettiğini?
Yaşamak hakk-ı sarîhim mi? Evet. Bir mantık
Bunu inkâr edemez, çünkü bedîhî artık.
Bir bedâhet de bu öyleyse: “Çalışmak borcum. ”
Yok irâdem ki, fakat, dipdiri bir meflûcum!
Mehmet Akif Ersoy