The Son of Man

Belçika asıllı sürrealist Ressam Rene Magritte, Dali gibi çok yaratıcı olsa da, karakterini ön plana çıkarmayan, sanatındaki marjinalliğini hayatına yansıtmayan, alçakgönüllü bir sanatçıydı. Magritte'nin annesi şapkacı, babası terziydi. Magritte daha oniki yaşındayken, annesi kendisini öldürdü ve Magritte o yaşta büyük bir travma yaşadı. Magritte hayatı farklı algılamasından dolayı bu intihar olayından "oniki yaşında iken bu dramada başrolde olmak beni gururlandırdı" şeklinde bahsetti.

Brüksel'de bulunan Kraliyet Akademisinde resim eğitiminden sonra, duvar kağıtlarına desen tasarlayıp reklam işi yapmaya başladı. 1926 senesinden itibaren gerçeküstü resimler çizmeye başladıysa da, Brüksel onun sanatını pek anlayamadı bu yüzden Paris'e taşındı. Paris'teki çevresi sayesinde resimleri sergilerde yer buldu. 1936 senesinde resimleri New York'ta bile sergilendi. 68 yaşındayken pankreas kanserinden hayatını kaybetti.

Magritte, resimlerinde gerçekçilik olgusunu takıntı haline getirmişti. Örnek vermek gerekirse, pipo resmi yapıp, "bu pipo değildir" yazıyordu, çünkü ona göre içine tütün koyulup içilemiyorsa bu pipo sayılmazdı, ki bu aslında doğruydu.

Ressamın en ünlü tablolarından olan The Son of Man, bir otoportredir yani aslında kendisini yapmıştır. Havadaki asılı yeşil elma ressamın yüzünü kapatmaktadır. Bu eseri için ressam, " herkesin sakladığı birşeyler vardır ve kişiler ne sakladığını bilmek istese de, hiçbir zaman bilemez" demiştir. Tabloda sol göz, elma üstünden görünmektedir, ceketin ilk iki düğmesi iliklidir, diğeri ise açıktır. Sol kolda, dirsek çıkmıştır ve sol kol ters çizilmiştir. Esrarengiz bu resmin sorgulanarak anlamlandırılması zordur çünkü Magritte zaten eseri için "eserlerim gizemlidir, bu ne anlama geliyor diyebilirsiniz, ama cevap hiçbirşey, çünkü gizem birşey anlatmaz" demiştir. İşte bu eser birçok filme konu olup, rock albümlerinin kapağında da kullanılmıştır.

https://www.tabloshop.com/rene-magritte-the-son-of-man-tablo.html