Kubbe - 1. Bölüm

in steempress •  7 years ago 


Öğlen olmasına bir kaç saat kala yağmur bulutları iyiden iyiye dağılmıştı. Kendini bulutların arasından kurtarırcasına çıkaran güneş, evin önündeki koca ağacın yapraklarına takılıyor, bir türlü içeriye giremiyordu. Bu evi bu yüzden satın almıştı. Hem şehrin içinde yaşamayı, hem de kocaman bir eve sahip olmayı istiyordu. New York'da bunun pek de mümkün olmadığını fark edince Londra'ya taşındı.

Artık 20'li yaşlarının sonuna gelmişti. Henüz 16'sındayken aile içi çatışmalardan bıkmış ve evinden ayrılmıştı. Bir şekilde liseyi bitirip sağlam bir internet vurgunu yaptı. Sonra da gerisi geldi. Dünyayı gezdikten sonra New York'da tam 4 yıl yaşadı ve Londra. Epey punk geçen yıllardan sonra tek başına sakin bir hayat için şehrin böyle bir yerine gelmek zaten ancak onun yapabileceği bir "beklenmeyen" hareket olabilirdi.

Uçaktan inip otele yerleştikten hemen sonra kendini en yakın Puba attı. Zaten yapması gereken şey de buydu. Bir yerde yarım saatten fazla oturamama huyunun etkisinde gittiği 3. Pubtan çıktıktan sonra, karşı sokağın köşesindeki evin camında kiralık ilanları gördü.

Ev merkez caddenin tam köşesinde yer alıyordu. Kiremit desenli duvarlarında her iki cepheye bakan 4 pencere vardı. Sol tarafında kocaman bir park, ve o parkın içinde oturuyormuş hissini yaşatacak harika bir teras. Evi dışarıdan güzelce incelemiş, camda yazan telefon numarasını kaydetti ve otele dönmüştü. Kalkar kalkmaz da soluğu gece bulduğu evin kapısında aldı.


 

source

Ve işte bu. En keyif aldığı şey buydu. Üst katta, kocaman yatak odasındaki yatağında açtı gözlerini. Bir kaç homurdanma ve sağa sola dönüşten sonra sırt üstü kaldı. Gözlerini tavana dikip bir kaç saniyeyi daha öldürdükten sonra bir of çekip gözlerini avuşturdu ve yataktan kalktı. Özellikle evin içinde üzerine bir şey giyme fikrinden nefret ederdi. Ayağına terliklerini geçirip hızlıca kendine bi şort buluverdi ve komidinin üzerinden telefonunu alıp merdivenlere yöneldi.

Zemin katın tavanı epey yüksekti ve kocaman pencereleri vardı. Genelde perdelerin kapalı olmasını tercih ederdi ancak bu günün büyüsüne karşı koyamadı ve içeriye biraz güneş girmesine izin verdi. Posta kutusundan zarfları kaptığı gibi mutfağa yöneldi. Kendine sert bir sabah kahvesi hazırladı ve doğruca bahçeye çıkıp tahta iskemlelerden birine oturdu.

Evin bahçesi çok küçüktü. Aynı anda 6 insanın sığması zar zor mümkün oluyordu. Bir de onları oturtmaya kalkarsanız iş cıvkından çıkıyordu. Ancak çok hoş dekore edilmişti. Kapı bahçenin tam ortasına açılıyordu. Daha evin koridorundayken bahçedeki çiçeklerin çekiciliğini görmek mümkündü. Kapıdan çıkar çıkmaz sağ tarafta ufak tahta bir masa, etrafında da 3 iskemle duruyordu. Bahçenin yalnızca bir duvarı caddeye bakıyordu. Diğer kısımlar ise harika bir işçilikle bezenmiş kiremitlerle kaplıydı.

Bardağını masaya koydu ve masada duran dizüstü bilgisayarını açtı. Mektupları masanın diğer tarafına gelişigüzel attı ve tütün paketini çıkarıp kendine bir sigara hazırlamaya başladı. "Bugün önemli bir gün" diye geçirdi içinden. Kariyeri için kendine koyduğu hedefe bu gece yarısı ulaşmış olacaktı. Sigarasını ağzına koydu ve zipposunu çaktı.

  • Bakalım bu hafta nelere ödeme yapıyorum?

...dedi kendi kendine ve az önce bi kenara ittiği zarfları eline aldı.

Sigorta faturası, uçarı araba kullanmada kaynaklı bir kaç trafik cezası, bir kaç şarkısının telifi için kazandığı paraların makbuzu ve son olarak üzerinde hiç bir şey yazmayan beyaz bir zarf. Diğer tüm zarflarla işi bittikten sonra isimsiz zarfı yeniden eline aldı. "Bir şey mi kaçırıyorum?" düşüncesiyle zarfın önünü arkasını yeniden kontrol etti. Uzun zamandır yolda olmalıydı. Şekli epey bozulmuş, rengi de gitgide beyazdan sarıya dönmeye başlamıştı. Ve zarfın kenarını yırttı. O an zarfın içinden yere metal bir şey düştü. Başta ne olduğunu göremedi çünkü hala zarfın içinde bir şeyler var mı diye kurcalamakla meşguldü. Zarfın içindeki mektubun varlığını fark edince yere düşen şeyi aldı ve incelemeye başladı. Artı şeklinde bir iskeletin üstüne oturtulmuş yuvarlak bir taş vardı. Üçgen şeklinde kesikler atılmış ve aralarına yaprak şeklinde süslemeler yapılmıştı. Bu kadar ufak bir şeye göre de epey ağır görünüyordu. Altın olduğunu eline aldığı anda anlamıştı. Ne olduğuna anlam veremediği şeyi masaya bırakıp hızla zarfın geri kalanını yırttı ve mektubu okumaya başladı.

Bu mektubun bu kadar aceleye gelmemesi gerekiyordu. Aslında bunu sana mektupla da söylememem gerekiyordu, ama artık bazı şeyler için çok geç. Her şey ortaya çıktı. Bizi öğrendiler. Yavaş yavaş deşifre oluyoruz ve hemen buraya gelmen gerek. Çok az vaktimiz var. Şu an "neyi öğrendiler?" diye kendine sorduğunu duyar gibiyim ancak bütün cevaplarını burada alacaksın. Umarım her şey için geç olmadan buraya ulaşabilirsin.

ps. Zarfın içinden çıkan şeyi iyi sakla. Onu sakın buraya getirme.

Büyük Baban

Olduğu yerde kalakaldı. Hemen telefonu kaldırdı. Biraz bekledikten sonra kadının sesini duydu.

  • Nasıl yardımcı olabilirim?

  • İstanbul'a en yakın uçağınız için bir bilet istiyorum.

 

-devam edecek


Posted from my blog with SteemPress : https://nerueger.timeets.com/2018/07/02/kubbe-1-bolum/

Authors get paid when people like you upvote their post.
If you enjoyed what you read here, create your account today and start earning FREE STEEM!
Sort Order:  

Çok başarılı olmuş, tebrik ederim.

Teşekkür ederim. Devamı gelecek!

Hikâye gerçekten harika başladı. Devamını da direk okumaya geçiyorum.