Bu sabah uyandık ve bir doğa harikası olan Giola'yı çok kalabalık olmadan görmek için yola çıktık. Giola denizin kenarında kayalıkların içerisinde oluşmuş doğal bir havuz aslında. Kayaların yüksekliği 8 metreyi buluyor. Bir efsaneye göre havuzu Zeus yaratmış ve içinde Afrodit yüzüyormuş :)
Giola'ya ulaşım için uzun bir süre toprak yoldan ilerlemek gerekiyor. Önerim herkesin bıraktığı yerde arabanızı bırakmadan gidilebildiğiniz yere kadar gitmeniz çünkü arabayı bıraktıktan sonra bile keçi yolu gibi bir yoldan aşağı inmeniz gerekiyor. Bu inişin bir çıkışı da var.
Giola'ya sabah erken gitmekte fayda var. İlerleyen saatlerde hem temizliğini kaybediyor hem de kalabalıklaşıyor. Emre cesaret edemedi ama ben iki üç sefer havuza atladım. Daha evvel böyle bir yapı görmediğimiz için güzel geldi bize. Ama sıcak altında yürümek ve kaymamak için dikkatli olmak gerekiyor.
Giolo dönüşü denize girmek için popüler plajlardan biri olan Paradise Beach'e gidiyoruz. Paradise Beach diğer gördüklerimize göre oldukça büyük bir sahil. Taşlı değil kum olması güzel.
Gittiğimiz zamanla alakalı mı bilmiyorum deniz dalgalıydı ama geniş bir sahil olduğu için rahat rahat denize girebilirsiniz. Karnımız acıkınca köye dönmeye karar veriyoruz. Yol üzerinde COFFEE tabelalarını görünce aklımız çeliniyor. Platania'da mola veriyoruz.
Şimdi Yunanistan övmeye başlayabilirim. Manzara inanılmaz güzel, yol üzeri uğranan bir yer. Burada bile insanlar kazıklama derdine düşmüyor. Bizde azıcık deniz gören yerler bile bundan ekstra kazanç sağlamaya, hizmet vermeden para kazanmaya çalışıyorlar. Burada bile fiyatlar şehir merkezine benzer. Bahsettiğim manzara da şöyle
Frappe'ye bir şans daha verip bu sefer şekerli ve sütlü tercih ediyoruz. Böyle çok daha lezzetli ve içilebilir olmuş. Milli içeceği böyle içmek gerekiyormuş :) Kahvemizi içtikten sonra Panagia'ya gidip kuzu ve oğlak çevirmesiyle meşhur Taverna Elena'ya gidiyoruz.
Bizim yediğimize pek benzemeyen doldurulmuş kokoreçi de çok övülüyor ben denemeye cesaret edemedim :) Biz tavuk çevirme ve kuzu çevirme ile peynir salatası sipariş ettik. Servis oldukça hızlı.
Çok lezzetliydi. Tam bir et sever olan Emre buraya bayıldı ve şölen restoran adını taktı. Yediğimiz yemeklere içecekler ile beraber 21.5€ ödedik.
Thassos'u çok sevme sebeplerimizden bir diğeri ada büyük olduğu için hiç bir yerin tıklım tıklım olamasıydı. Otopark konusunda da hiç sorun yaşamadık.
Böyle bir park alanına park ettiğimizde bile park parası ödemedik. Türkiye'de olsa hemen yelekli bir amca gelip park parası isterdi. Yemek yedikten sonra merak ettiğimiz Golden Beach'e gitmeye karar veriyoruz. Golden Beach Panagia'ya çok yakın. Yakınımızdaki yeri en sonra bıraktık.
Thassos'da en beğendiğim plaj burası oldu. Kum olması, hemen derinleşmemesi ve cam gibi denizi sebebiyle benim favorim. Biraz dalgalıydı ama sakin bir şekilde yüzmeyi sevenlere uymayacaktır.
Frappe'yi ilk denediğimizde beğenmemiştik ama sonra favorimiz oldu. Golden Beach yakınındaki kafelerden take-away alabiliyorsunuz tanesi 2€ yanında da yarım litre su veriyorlar. Bu sahili çok sevdiğimiz için güneş batana kadar gidemedik. Bu arada bir büyük gyros yemiş olabiliriz :) Gyros tavuk veya etli yapılabilen içerisinde döner, cacık, patates kızartması, domates vb. bulunan pita ekmeğine sarılı lezzetli bir yemek.
Sakinken de oldukça güzel. Yarın sabahtan da buraya gelmeyi düşünüyoruz. Bir de Golden Beach yakınında kamp alanı var. Dışardan gördüğüm kadarıyla oldukça güzel ve düzenli bir yer. Hemen sahilin dibinde. Kamp hayatı size göreyse veya karavanınız varsa düşünebilirsiniz. Bence çok keyifli olur.
Sahilde kimse kalmayınca otele geri dönüyoruz ve Panagia merkeze çıkıyoruz. Thassostaki son gecemiz olduğu için hüzünlüyüz :)
Köyde sakin bir yürüyüş yaptıktan sonra yediğimiz gyros sebebiyle karnımız hiç acıkmayınca meydandaki kafeye oturup kahve içmeye karar veriyoruz. Kültürlerimiz birbirine o kadar benziyor ki yabancılık çekmek mümkün değil.
Kahvemizi içtikten sonra otele dinlenmeye gidiyoruz.