Bilimkurgu Öyküsü - Şüphe

in tr •  4 years ago 

image.png

Levent metro istasyonunun yanında eşimi beklerken arabamın kapısını, eşimle aynı yaşlarda bir kadın açtı; yanımdaki koltuğa oturdu ve “Gidebiliriz,” dedi. Kılık kıyafeti ve kendisini ifade etme tarzı gayet düzgündü. Tanımadığı bir adamın arabasının ön koltuğuna oturup numara çekmeye çalışacak birine benzemiyordu.

“Sizinle daha önce tanışmış mıydık?” diye sordum.

“Ali, sen iyi misin? Rengin sararmış sanki biraz,” dedi kadın.

Son günlerde, yapay zekâlı varlıkların oy hakkına sahip olmasının yaratacağı mahsurları anlatmak için Önce İnsan Platformu adına çok sayıda görüşme yapmış, makaleler yazmış ve eve hep gece yarısında gitmiştim. Böyle olunca kızımla hiç görüşememiş, onunla konuşup oynamayı özlemiştim. Akşamüstü, artık pilim bittiği için eve normal vaktinde dönmeye karar vermiştim. Eşimle, iş çıkışı buluşmak için sözleşmiştik. Yanımda oturan kadın ismimi biliyordu ve evet, rengim sararmış olabilirdi. “Beni birisiyle karıştırdığınızı tahmin ediyorum, rica etsem arabadan iner misiniz? Eşimi bekliyordum da…” dedim.

“Ne tuhaf bir şaka bu, hiç komik değil!” dedi kadın.

Sesindeki öfke ve sitem gayet sahici görünüyordu, bir yakınım olduğunu sanıyordu galiba. “İsminizi öğrenebilir miyim?” diye sordum.

“14 yıllık eşin Pınar… Kafayı mı yedin sen?”

Eşimin isminin Pınar olduğu doğruydu; ama karşımdaki kadın elbette o değildi. Bu oyuna bir son vermenin vakti gelmişti; akıllı telefonumda, eşimle birlikte çektirdiğimiz fotoğrafların olduğu klasörü açtım ve içinden rastgele bir resim açıp “İşte eşim!” diyerek yanımdaki kadına gösterdim.

“Bu resmi Roma tatilinde çektirmiştik,” dedi.

Resme baktığım anda başımdan aşağı sanki kaynar sular döküldü. Aceleyle klasördeki başka resimlere de baktım.

Resimlerin tamamında yanımda oturan ve eşimle aynı ismi taşıdığı anlaşılan kadınla birlikteydim.

“Evliliğimizden memnun olmadığını, daha farklı bir şekilde ifade edebilirdin!” dedi Pınar.

Olup bitene anlam veremiyordum, son günlerde yaşadığım yoğun stres nedeniyle kafayı mı yemiştim acaba? “Hayır, öyle değil!” dedim şaşkın bir halde.

“Bunları evde konuşalım istersen.”

Arabama, “Eve gidelim, Alex!” dedim; koltuklardan çıkan çapraz kemerler gövdelerimizi sardı, araba iki yüz metre kadar yükselip gökdelenlerin üzerinden kuzeye doğru yol almaya başladı.

Otomatik pilotta eve doğru ilerlerken nasıl davranmam gerektiğini düşünüyordum; yanımdaki kadın kötü niyetliyse eve vardığımızda önlem almak için geç olabilirdi. Yürüttüğüm işin hassasiyeti gereği akıllı telefonumu yanımdan hiç ayırmıyordum, ayrıca cihazın yazılımının kırılmasını önlemek için bir sürü önlem almıştım. İhtimali çok düşük de olsa yanımda oturan kadın eşim olabilirdi. Eğer öyleyse onu yeterince sinirlendirmiş bulunuyordum. Yanımda öfkeyle tırnaklarını yiyip suskun bir biçimde oturuyordu. Öte yandan onun da bu konuda yanılıyor olma ihtimali vardı. Belki eşim olmadığını gayet iyi bildiği halde hırsızlık ya da dolandırıcılık amacıyla beni kandırmaya çalışıyordu. Eğer öyleyse nasıl bu kadar iyi rol yapabiliyordu, oyunculuk eğitimi mi almıştı? Bunca yıllık eşimin nasıl biri olduğunu bilmiyor muydum? İnsan, zihnine yüzde yüz güvenemiyordu. Hele ki o insanın aile geçmişinde şizofreni gibi sinsi bir hastalık varsa. Annemi arayıp eşimin kim olduğunu soracaktım; ama elbette Pınar yanımdayken değil. Ayrıca evde Pınar’la birlikte çektirdiğimiz, kâğıda basılı fotoğraflar vardı; daha da önemlisi, kızım vardı. Herhalde annesinin kim olduğunu bilirdi, değil mi?

Zekeriyaköy’deki evimize vardıktan sonra, eşim olduğunu iddia eden kadına kızımızın nerede olduğunu sordum.

Bana kuşkulu gözlerle baktı ve “Senin gerçek Ali olmadığından kuşkulanmaya başladım, o hiç saçmalamazdı,” dedi. “Onun arabasındasın, sesin ve görüntün onunla tıpatıp aynı; yine de emin olamıyorum.” diye de ekledi.

Onun da kafasının karışmış olması içimi bir parça rahatlatmıştı, “Ben de onu söylüyorum işte,” dedim. Aklıma işle ilgili bir şey gelmiş gibi yaparak kalkıp içeriye gittim ve annemi aradım. Annem, yıllardır uğraşmamıza rağmen çocuğumuzun olmadığını söyledi. Bu sözleri duyar duymaz telefonu elimden düşürdüm ve olduğum yerde öylece put gibi kalakaldım. Gözlerim karardı, önce yere oturdum, ardından başım döndüğü için yere uzandım. Halının üzerinde cenin pozisyonunda yatıyor, bütün bu yaşananların bir rüya olmasını umuyordum. Benden bir süre ses çıkmayınca Pınar yanıma geldi. “Ne oldu Ali, neler oluyor sana?” diye sordu.

“Annem benim hiçbir zaman bir kızım olmadığını söyledi.”

“Kalk, bir duş al, iyi gelir,” dedikten sonra; sanki beş yaşında bir çocukmuşum gibi üzerimdekileri çıkarmaya başladı. Yeni tanıştığımı düşündüğüm bir kadının önünde soyunmak tuhaf bir duyguydu. Gerçi karşı duvarda, düğün sırasında çektirdiğimiz kocaman fotoğraf asılıydı, birlikte gayet mutlu görünüyorduk. Gözümün gördüğünden çok hafızama güvendiğim için iç çamaşırlarımı, bu yeni Pınar’ın önünde çıkarmadım; o kadar da samimi olmaya gerek yoktu.

Sıcak su bedenimin ve zihnimin bir parça canlanmasını, zihnimdeki belirsizlik sisinin dağılmasını sağlamıştı. Birileri gerçek eşimi ve kızımı kaçırmış olmalıydı, eğer öyleyse hayatları tehlikede olabilirdi. Ailemde şizofrenler olması benim de bu hastalığa yakalanmamı gerektirmiyordu. Şizofreni, böyle balıklama dalınan bir hastalık mıydı? Olmayan bir kız çocuğunu varmış gibi hayal etme noktasına gelene kadar, başka belirtilerin ortaya çıkmış olması gerekmez miydi? İçimden bir ses, evden çıkıp anneme gitmem gerektiğini söyledi. Olayı polise ihbar etmeye çekiniyordum; çünkü eşim ve kızım konusunda, düşük de olsa yanılma ihtimalim vardı. Böyle bir durumun medyaya yansıması durumunda, Önce İnsan Platformu zarar görebilirdi. Yapay zekâlı ajanlara oy hakkı verilmesini savunanlar; bizleri, olmayan riskler konusunda vesveseye kapılmakla itham ediyordu. Yapay zekâlı ajanların, onları üreten ya da sahip olan kişilerden bağımsız karar aldığını, dolayısıyla onlara oy hakkı verilmesinin demokrasiyi -tahrip etmek bir yana- güçlendireceğini savunuyorlardı. Türkiye’deki faaliyetlerine liderlik ettiğim Önce İnsan hareketi ise yapay zekâlı yazılımlara oy hakkı verilmesinin, sadece onları üreten ve çoğunluğuna sahip olan ultra zenginlere yarayacağını savunuyordu. Yaşadığım bu kâbusun siyasi hasımlarımın bir oyunu olabileceğini düşünüyordum. Fantastik hayalleri olan bir kişi durumuna düşmem hiç iyi olmayacaktı.

Üzerime mont bile giymeden kendimi evden dışarı attım. Normalde akıllı telefonumun otomobilimle haberleşip kapıyı açması gerekiyordu. Bu olmayınca arabanın kapısını kendi kumandasıyla açtım.

Otomobilin yapay zekâlı pilotu Alex, “Akıllı telefonla giriş farklı sinyal yayılımı nedeniyle engellendi,” dedi.

Alex’e, “Şehrin üzerinde gezelim,” komutunu verdikten sonra, akıllı telefonu elime alıp istemsiz bir biçimde evirip çevirdim ve mucizevi bir aydınlanma yaşadım. Telefonda annem yerine, onun sentezlenmiş sesini kullanan, yapay zekâlı bir ajanla konuşmuştum. Çok uzun zamandır, derin öğrenme algoritmaları aracılığıyla kişilerin sesi ve konuşma tarzı öğrenilip; arzu edilen metin bilgisayarlar tarafından seslendirilebiliyordu. Elbette delirmemiştim ve tabii ki güzeller güzeli bir kızım ve gayet iyi tanıdığım bir eşim vardı. Uçan otomobilim, camlarında kalplerin yanıp söndüğü bir zeplinin yanından geçti; galiba içeride bir düğün töreni yapılıyordu. Karım ve kızım acaba neredeydi? Birileri onları kaçırmış olabilir miydi? Evdeki resimler de değiştirildiğine göre eve gelmiş olmalıydılar. Polise haber vermeliydim; ama nasıl? Akıllı telefonum aracılığıyla emniyete ulaşamazdım, muhtemelen tüm iletişimimi bloke etmişlerdi, Alex’e, bu işi onun yapıp yapamayacağımı sordum. Çevremizi saran kuadkopterlerin, sinyal karıştırıcıları aracılığıyla iletişimimizi bloke ettiğini söyledi. Pervanelerinde mavi ve kırmızı ışıkların yanıp söndüğü silahlı kuadkopterler, bizi havaalanı yakınındaki boş bir araziye inmeye zorladılar. Siyah takım elbiseli iki adam, karanlığın içinden çıkarak arabaya yaklaştı. Arabadan dışarıya fırlayıp onlara karımın ve kızımın nerede olduğunu sordum. Galiba Türkçe bilmiyorlardı, aniden üzerime atılıp beni kelepçelediler ve ilerideki hangar benzeri binaya doğru sürüklediler.

Önce İnsan Platformu Basın Açıklaması
İki gün önce, dünya genelinde eşzamanlı olarak yürütülen referandum sonucunda; elit andriodler ve diğer yapay zekâlı programlar, kullandıkları her 1024 işlemci çekirdeği başına bir oy kullanma hakkı elde ettiler. Yüzde birin altında oy farkıyla elde edilen bu sonuçtan büyük üzüntü duyduğumuzu ve sonucun, demokrasinin yok olması anlamına geldiğini, referandumun hemen ardından kamuoyuyla paylaşmıştık.

Elimize ulaşan bilgiler, referandumun demokratik geleneklere uymayan bir ortamda gerçekleştiğini gözler önüne serdi. Yapay zekâlı varlıklara oy hakkı verilmesini savunan ultra zenginler, bu süreçte istihbarat ajansları eliyle yöneticilerimizi pasifize etmek için gaddar terör eylemleri gerçekleştirdiler. Kullandıkları ahlak dışı yöntemler, dünya tarihinde bugüne dek görülmemiş türdendi. Bizleri sindirmek ve sesimizi duyurmamızı önlemek için farklı ülkelerde, şeytanın dahi aklına gelmeyecek pek çok farklı saldırı taktikleri denediler. Oylamadan önceki kritik haftada, Önce İnsan Platformu Türkiye Başkanı Ali Toksöz, sözünü ettiğimiz teröristler tarafından kaçırılarak bir haftayı aşan süre boyunca esir tutuldu. Kendisini esir almadan önce eşini ve çocuğunu kaçırarak onu gerçekte bir çocuğu olmadığına inandırmaya çalıştılar. Bu mizanseni inandırıcı kılmak için, eşinin hatıralarını, hareketimizin sempatizanı olan bir kadının zihnine gizlice yükleyip onu Ali Toksöz’ün eşi olduğuna inandırdılar. Ali Toksöz’ün cep telefonunu, zararlı yazılımlar aracılığıyla ele geçirip iletişimini bloke ettiler. Annesinin sesini taklit eden yapay zekâlı bir konuşma programına; telefonda, oğlunun bir kızı olmadığını söylettiler. Başkanımızın bu oyunları fark etmesi üzerine kendisini kaçırıp hapsederek susturmak zorunda kaldılar. Gönüllülerimiz tarafından yapılan araştırmalar, asıl niyetin başkanımızın bir akıl hastanesine kapatılması olduğunu ortaya koydu. Bunun için bir hâkime ve bir psikiyatriste yüklü miktarda rüşvet verildiği belgelendi. Burada açıklanan gerçeklere ilişkin fiziki kanıtlar, yasal mercilere teslim edilmiş durumdadır. Dünya nüfusunun yüzde birini bile oluşturmayan ultra zenginler, taraflı veri setleriyle eğittikleri yapay zekâların oy hakkı kazanmış olmasına fazla sevinmesinler. Kullandıkları ahlak dışı yöntemlerin hesabını soracak ve adalet önünde hesap vermelerini sağlayacağız. Bizlere karşı yürütülen bu sistemli terör hareketi, referandumun sağlıklı olmayan koşullarda yürütüldüğünü göstermektedir. Bu nedenle referandumun iptalini istiyor ve kamuoyundan bu konuda destek bekliyoruz. Dünya halkları bu konuda birdir, birliktedir; insanlık onurunun ayaklar altına alınmasına izin vermeyeceğiz, bizi asla yenemeyecekler.

Görsel Kaynağı: pixabay.com

Authors get paid when people like you upvote their post.
If you enjoyed what you read here, create your account today and start earning FREE STEEM!