Çekim yasası hakkında ne kadar şey biliyoruz ? Ya da yaşadığımız dünyayı ne kadar bilinçli ve etkin yaşıyoruz? Ben eskiden her şeyin bir kader algısı çerçevesinde ilerlediğini ve bazı şeyleri asla değiştiremeyeceğimizi düşünürdüm. Ama sonra da neden bütün güzel şeyler hep birilerinin başına gelirken, kötü şeylerden kurtulamayan insanlarda vardı. Bu da bana çok adaletsiz geliyordu. Daha sonra da bu durumu herkesin taşıyabileceği kadar yükü olabilir olgusuna dayandırıp yine kendimce bir kader bilinci yaratıyordum. Oysa şans, mutluluk, başarı, aşk herkes içindi. Sadece aynı frekansta olan ve onu istemeyi başarabilenler buna sahip oluyordu. Çekim yasası dediğim şeyde tamda bu. Sen ne düşünürsen ve hangi duygunun içerisinde isen o veya ona yakın şeyleri kendine çekersin. Bu açıdan iki temel yöntem var. İkisini de ardı sıra uygulamak gerekir. Biri isteme enerjisi içerisinde olmak, diğeri imgelemek, yani ona sahipmiş gibi hissetmek ve hayallemek. Bunlara ilerleyen zamanlarda değineceğim ancak çekim yasasında asıl başarıya götüren şey inanç. İnanç bence en zor olanı. Hayatını tamamen mantık üzerine yürüten ve sadece elle tuttuğu gözle gördüğü şeylere inanan insanlar için çekim yasasına inak çok zor. Bu sevgisine inanmadığınız bir insanla yaşamak ve yemek yemek gibi bir şey. Yaşadığınızı zannediyorsunuz ama asla tam olarak kendi benliğinizi dahil etmiyorsunuz.
Fizik dersinde işlediğimiz zıt kutupların birbirini çekme olayı çekim yasasında işlemez. Çekim yasasında tam olarak ne düşünürsen, ne istersen, neyin hayalini kurarsan o olursun ve onu alırsın.
Gökyüzünü bir çanak anten gibi düşünün. Tam bir inanç halinde iken içten bir şekilde harika bir arabanızın olmasını istediniz. Gözlerini kapattınız ve aracın direksiyonuna dokunduğunuzu onu çalıştırdığınızı hayal etmeye başladınız ve ona sahip olduğunuz için teşekkürler ettiniz. O anda evren sizden aldığı enerjiyi gökyüzüne yayar. Siz zaten kocaman bir trafo gibisinizdir ve olumlu muhteşem bir enerji yaymaya devam ediyorsunuzdur. O sırada bir anda kapınızın önüne bir araba bırakılacağını düşünmek saçma olur. Ama siz kararlı bir şekilde ve inanarak araba istediğinizi belirttiğinizde evren harekete geçer. Bir anda araba gelmese de etrafınızda olan yeni araç alma fırsatları karşınıza çıkar, bunun için paranız yoksa o arabayı alacağınız bir iş değişikliğine gidersiniz. İstediğiniz araba için her görderdiğiniz enerji karşınıza başka bir imkan çıkartacaktır. Ve siz kişi ve istenilen şeye odaklı olarak belki bir hafta belki beş yıl içinde o arabaya sahip olacaksınız. Hatta belki istediğinizi unuttuğunuz anda bile...
Peki enerjinin ve çekim yasasının çalışma prensibi nasıl? Bunu bir tohum gibi düşünün. her tohumun farklı olgunlaşma ve büyüme zamanı vardır. Gönderdiğiniz isteğin size ulaşması zaman alabilir ancak vazgeçmeyen birinin isteği eninde sonunda gerçekleşir.
İşinizi, hayatınıza alacağınız insanı ya da zaten şu an hayatınızda olan insanla durumunuzu, paranızı yönetebilir ve bir şeyleri tamamen değiştirebilirsiniz. Bu değişim öncelikle bizimle başlıyor. Düşünme yapımızı değiştirmediğimiz sürece çevremizin ve hayatımızın değişmesini bekleyemeyiz. Diyelim ki siz sürekli olumsuz düşünün kendine inanmayan bir insansınız, insanlara karşı sevgi beslemiyorsunuz ve sabah minnetsiz uyanıyorsunuz. En güzel yemek ve harika bir yatak bile sizi mutlu etmiyor. Güzel görmek ve güzel düşünmekten kaçınıyorsunuz ancak bir noktada hayatınız muhteşem olsun ve harika insanlar girsin istiyorsunuz. İşte bu noktada çekim yasası önce senin değişmeni söylüyor. Önce düşünme yapını değiştirmeni ve iyi şeylerin sana gelmesi için iyi şeyler düşünmeni istiyor. Ve sen iyi düşündüğünde, bir şeylerin değişeceğine inandığında, buna kendini layık gördüğünde evren en iyisi için çabalıyor.