Lao-Tzu diyor ki; Savaşın yol açtığı maddi zararlar büyüktür ama bunlar, savaş sırasında iyi ve kötünün çarpıtılması veya yanlış anlaşılmasının ve düşünmeyen kitlelerin ruhlarına ekilenlerin yanında küçük kalırlar. Bir çocuk başka bir çocuğu gördüğünde, dostça tutumunu ve neşesini göstermek için gülümser. Aynı davranış tüm samimi insanlarda da mevcuttur. Ancak sıklıkla, herhangi bir milletten bir kişi, başka bir milletten olan bir kişiden nefret eder. Onu daha karşılaşmadan, ona zarar vermeye hatta onu öldürmeye hazırlanır. Milletlerde bu hisleri yaratanlar ne ürkünç bir suç işlemektedirler. Bilinen en güçlü silah hayrı istemektir. Bu nedenle zeki bir insan ona dayanır. Savaşla değil barışla kazanır.
Bu gerçekten de böyle değil mi? 1.Dünya Savaşı esnasında Çanakkale’ye gelen Anzaklar bizi daha tanımadan düşman olarak görmeye başlamıştı. Bu sadece bir savaşa veya cepheye ait olamayacak kadar köklü bir sorun. İnsanlar ne yazık ki maniple edilip kontrol edilmeye müsait olduğundan dolayı birileri hep kendi çıkarları için kitleleri bir birine kırdırıyor. Savaşları aslında sadece silah tüccarları kazanırmış. Kaybeden ise her zaman siviller ve özellikle çocuklar olmuştur. Oysa Lao-Tzu’nun dediği gibi “Bir çocuk başka bir çocuğu gördüğünde, dostça tutumunu ve neşesini göstermek için gülümser.” Sanırım yetişkinler unuttuğu şey bu. Gülümsemiyoruz artık. Sabahları bir günaydın dahi demeden geçip gidiyoruz onlarca insanın hayatının içinden. Oysa çocuklar bizim aksimize barışa ve beraberinde huzura giden yolun küçük, içten bir gülümseyişten geçtiğini biliyorlar. Belki de orta yaş bunalımını devirdikten sonra emekli olup tavla oynayacağı yerde ülkeleri, milletleri yöneten liderlerin aksine biraz da olsun çocukları dinlemeliyiz. Onlar bize doğru ve yozlaşmamış yolu gösterecektir.