Cansız Canlılar

in tr •  7 years ago 

Canlılar aslında "Cansız" mıdır? adlı ilk yazımda canlılık kavramına biz insanoğlunun nasıl baktığı ve aslında bir birey olarak bizim tek başımıza bir canlı değil de milyarlarca küçük canlıcıkların bir araya gelerek yaşamayı tercih etmiş halimizdir demiştim. Bu canlıcıklar hücre idi. Aslında hücre canlıcık manlıcık değil doğrudan canlının ta kendisi olarak
ele alabileceğimiz ilk ve son birimdi. O halde hücre üzerinden inceleyerek gitmemiz gerekiyor.

doku.jpg

Not: Bu görsel www.uwlax.edu sitesinden alınmıştır.

Münferit bir hücreyi düşündüğümüzde genetik malzemesini yani DNA'yı taşıdığı bir çekirdeği, sonra etrafını çevreleyen ve kendisine sınır olan zarı ve bu zar ile çekirdek arasındaki sitoplazmayı dolduran mitokondri, endoplazmik retikulum vs. gibi işe yarayan bazı organelleri barındıran en temel canlı yapı...

Ama aynı zamanda "canlı" demek zorunda kalırsak direk kendisine bunu adletmemiz gereken yapı.
Tamam buraya kadar anlatmak istediğim noktaları anlamanızı sağladım. Peki canlı buysa bizim bir varlığa canlı dememizi sağlayan bütün özellikleri de kendi başına sağlıyordur. Nedir bunlar üreme; evet hücreler çoğalır. Yemek yeme; evet hücreler besin alıp Adenozin trifosfatı Adenozin difosfat + 273 joule'e çevirerek beslenip enerjilerini üretebilirler, tehlikeleri algılayıp kaçarak kurtularak hayatının devamını sağlama; Çoğu bağımsız yaşayan tek hücre bu özelliği sahiptir. Kimisinin kamçısı vardır sallaya sallaya gider, kimisi belli kimyasalları koklaya koklaya o bölgeye yaklaşır ya da uzaklaşır. Görüldüğü gibi burada hiç bir problem yok.

Ama gelin bir de virüsleri ele alalım.

virüs.jpg

Not: Bu virüs beyin fotoğrafını healtherpeople.com sitesinden aldım.

Virüsler canlı olarak sayılmazlar cansız da sayılmazlar (zaten bu kavramın sapıtmak zorunda olduğu burada aşikardır)

Virüslerin, dış kısmında "cansız" adını verebileceğimiz bir kılıfı ve içinde de Genetik materyali vardır. Hasbel kader virüs, "canlı" adını verdiğimiz hücrenin üzerine (zarına) konduğunda bir maddeyle bu zarı deler ve kılıfın içindeki genetik materyali hücrenin içine injekte eder. Böylelikle genetik materyal de kendini hücrenin genetik materyali üzerinden kopyalayıp o hücreyi bambaşka (hasta) bir yaşam formuna dönüştürerek yayılımını ve kendi devamlılığını sağlar. Bir hücrenin belli bir ömrü vardır. "Yaşar" ve "ölür" ama bir virüsün bir ömrü yoktur. Hücre hareket edip enerji filan üretebilirken virüs bunların hiçbirini yapmaz. Baktığınızda cansız bir mineralden başka birşey değildir. Ama iş bir "canlı" bulup kendisini kopyalamaya gelince birden "canlı" gibi davranır. Peki şimdi bu virüs dediğimiz şey ne arkadaş?! Canlı mı? Cansız mı? (Merak etmeyin hepsi cansız)

Şimdi biraz daha boyutlarımızı küçültelim ve "canlı" dediğimiz hücrenin içine girelim tıpkı organların bir araya gelerek sistemi oluşturması ve sistemlerin de bir araya gelerek bizi, vücudu oluşturması gibi zannederiz ki kullanışlı bir kaç organel (organcık) bir araya gelip tıpkı bizim vücudumuzun oluşmasında olduğu gibi hücrenin "vücudunu" oluşturur. Evet bu kısmen mantıklı bir yaklaşım. Ama bizim bedenimizdeki bir araya gelerek organizmayı (vücudu) oluşturma durumu en temelde canlılar (hücreler) tarafından motive edilmiştir. Ama burada böyle birşey söz konusu değildir.

Hücreyi oluşturan organellerin hiçbirisine artık CANLI DİYEMEYİZ. Hepsi de organik "cansız" moleküllerden oluşan cansız oluşumlardır. Ama birer canlı gibi hareket ederler.

Örneğin DNA, yani deoksiribo nükleik asit dediğimiz sarmal, son derece karmaşık ve zincir şeklindeki bir yapı, "canlı" olmayan bir moleküldür. Aslında "canlı" denilen şeyin "canlı" olmasına neden olan şeydir diyebiliriz kısaca. Bütün "canlıların" amacı bu genetik kalıtım materyalini çoklayarak varlığını sürdürmekten başka birşey değildir. Bir DNA'nın bölünüp bir başka hücreye geçerek ondan da aynısının bölünüp bir başkasına geçmesi cansız bir varlığın "varlığını" sürdürme çabasından başka birşey değildir aslında...

Evet şimdi geldik ilk yazıdaki CANSIZ'a. Elimizde bir "cansız" var ve hayat denilen bu platformda devamlılığını sürdürüyor. Ama bu bir cansız , hareket etmez, kendi enerjisini kendisi üretmez, nasıl oluyor da biz uzaktan bakınca canlı birşeymiş gibi (hatta bir iradesi varmış gibi) davranıyor. Aynı şeyi bir taş neden yapmıyor da bir DNA yapıyor?

Özünde DNA'nın bu ahvaliyle bir taşın ahvali arasında hiç bir fark yok. Hepsi enerjinin korunumu ve entropi adını verdiğimiz 2 fizik yasası üzerine kurulu ve normal, evrenin her bir köşesinde gerçekleşen olaylar dizisine tabiiler..

Taşın da molekülleri var ve onlarda fononik titreşim adı verilen bir titreşim moduna uygun olarak dış ortamın ısısıyla titreşim hareketleri yapıyorlar, üzerine bir asit damladığı zaman onlar da atomların son yörüngelerinde dolaşan elektronlarının değiş tokuşu ile (kimyasal reaksiyon) ya başka bir maddeye dönüşüyorlar, ya yer değiştirip hareket ediyorlar ya da eriyip küçülüyorlar, veyahutta yan ürünlerin üzerlerine eklenmesi sonucu büyüyorlar. Ama hiç birinin ne bir iradesi var ne de hiç biri bir "canlı"

Aynı şekilde "canlı" denilen şeyin özünü oluşturan DNA'ya baktığımızda bu da ortamın asiditesinin ve elektron yük yoğunluğunun değişmeye başladığı anda kendini kopyalama (yani bölünme) kimyasal sürecine giriyor. Keza hücrenin ta kendisi de bunun gibi davranıyor aslında. Örneğin bir bitki hücresini ele alalım. İçindeki klorofil adını verdiğimiz madde, üzerine, ışık dediğimiz fotonlar düştüğü zaman çok karmaşık bir fotokimyasal reaksiyonun içerisine giriyor (elektron değiş-tokuşu) ve sonra şeker ve oksijen üretiyor. Burada ne foton, ne klorofil, ne gerçekleşen fotokimyasal reaksiyon, ne elektron, ne şeker ne de oksijen canlı değil arkadaşlar! Hatta bölünen ve çoğalan hücre de tamamıyla dış uyaranlar tarafından fizik yasalarıyla yönlendirilen bir cansız maddeler kümesi.

Bu perspektifte baktığımızda işler tamamıyla değişiyor. Bilim için (yani aslında doğa için) canlı ve cansız ayrımı diye bir şey yoktur. Doğa kaskatı, binlerce yıl boyunca duran bir taşla da, ya da içinden hayat fışkırıyor dediğimiz son derece karmaşık bir bedenle de aslında "varoluşunu" devam ettirmektedir.

Bizim sınıflandırdığımız anlamda "canlı" formunu tercih ederek daha karmaşık bir yoldan ilerleyişinin nedenini bilim insanları, entropiyi en aza indirme ve enerjinin daha verimli kullanılması olarak nitelemeye başladılar.

Bu bağlamda yaşam ve ölümü, canlı ve cansızı sert bir şekilde kategorize etmezsek doğanın bize sunmaya çalıştığı o engin devasa büyük resmin en azından bir kısmını daha net bir şekilde görebiliriz diye düşünüyorum.

Bu uzun yazımı sabırla okuduğunuz için sizlere sonsuz teşekkür ederim. Lütfen beni takip edin ve her türlü düşüncenizi yazın.

Bir de DNA'larınıza iyi bakın (No smoking :D :D )

Authors get paid when people like you upvote their post.
If you enjoyed what you read here, create your account today and start earning FREE STEEM!
Sort Order:  

Derin mevzular ;)
Canlı Nedir'den Bilinç Nedir'e doğru da açılmak icap ediyor galiba bu gidişle..

Ve üstüne bir de West Wold!

Şu westworldü bi ben izlemedim ya