Yine ekşi sözlükte okuduğum ve gerçekten beğendim bir düşünceyi paylaşmak isterim;
tespitlerime dayanarak, ileri sürdüğüm düşüncem.
bizim millette cahilliğin verdiği hazla aşırı derecede evlat düşkünlüğü var. normal şartlarda, sosyoloji kavramına göre, aile ortamında 18 yaşını doldurmuş gençler tamamen kendi ayakları üzerinde durmak zorundadır. bu aynı zamanda gençlere yapılan iyiliktir. çünkü sorumluluk almasını bilirler. hayatın sert rüzgarlarına karşı önlem almasını bilirler. mücadele ruhu aşılanır.
bizim toplumda böyle olmuyor. çocuk her zaman anne ve babanın gözünde 5 yaşındaki çocuk. iş yerinde 30 yaşındaki arkadaşımı annesi arıyor. oğlum ofiste klima çalışıyorsa üzerine hırka al üşütme diyor. teyzeciğim oğlun 30 yaşına gelmiş. bir zahmet bırak da ne yapacağına kendi karar versin. bu arkadaşımız her stress ortamında ağlayan bir insan. kendine güveni yok. özgüveni yok. hiçbir şey yok. şimdi bu çocuğun suçu günahı ne?
ben üzülüyorum. bütün çocuklar yanlış yetiştiriliyor aile ortamında. sürekli bir koruyuculuk hakim. bunu gerçekten çok abartıyorlar. çocukların üzerine titriyorlar. bu öyle aşamadan başlıyor ki, evlilikte ki tek amaç, çocuk yapmak olabiliyor. üniversite okurken, beraber kaldığım ev arkadaşımın annesi sürekli memleketinden gelir oğluna yemek yapardı. ben küçük yaşta anne ve babasını kaybeden bir insanım. hayatta kalmanın ne demek olduğunu biliyorum. doğada tek başına hayatta kalma üzerine birçok kitap okudum. kertenkele, kurbağa, yılan yiyebilirim ve bunları gerçekten mükemmel bir şekilde hazırlayabilirim. ama annesinin korumasında olan üniversite arkadaşım soğan bile soyamıyordu.
bir ara işim gereği sürekli şehir değiştirmek zorundaydım. otogarlar arasında gidip gelirken, neredeyse kendi ağırlığının 10 katı fazla bir yükle yolculuk yapan ihtiyarları hep görmüşümdür. elinde torbalar, bidonlar, poşetler olan teyzeler o kadar rezil bir halde eşyalarını oradan oraya koyarlardı ki, görünce gerçekten içim acırdı. genelde sıcakkanlı bir insan olduğum için sohbet etmeyi severim. sorardım bu insanlara taşınıyor musunuz diye?
yemin ediyorum aldığım cevapların hepsi aynı. hepsi de memleketinden çocuklarına erzak taşıyan yaşlılar. teyzenin oğlu 35 yaşında ama teyze hala çocuğuna tereyağı götürme derdinde. ceviz götürme derdinde. fındık götürme derdinde.
o otobüs kaptanlarına allah yardım etsin. aldıkları eşyanın hesabı yok. böyle yaşlı insanlarda bir zaman sonra zaten rezilliğe alışıyorlar. gelmişsin kaç yaşına evlatlarını yetiştirmişsin, biraz dinlen. otur bir kahve iç. bir çay iç. niye sürekli bu koşuşturmaca?
ah o turşu bidonları.. çökelek kapları... sarımsak, soğan torbaları.. parça parça poşetler.. yoğurt bidonları.. süt bidonları.. neymiş efendim yavrusu doğal şeyler yiyecekmiş. hasta olmayacakmış.
kars'tan istanbul'a malzeme mi taşınır teyze? kadın bildiğin patates çuvalı taşıyor. 40 yaşındaki oğluna sen zaten yapacağını yapmışsın çocuk o yaşa gelmiş, bırak bari bundan sonra rahat et. ama olmaz yapamazlar. rezil olmak zorundalar.
eğer çocuğunuz varsa ya da ilerde çocuk sahibi olmak istiyorsanız, hayatta bazı gerçekleri çocukların keşfetmesine izin verin. çocukları sürekli denetim altında tutarak onları boğmayın. bir yaştan sonra bırakın başının çaresine baksın. yoksa ya o çocuğu kaybedersiniz ya da o çocuk hayatı boyunca hiçbir şeyi başaramayan insan olarak kalır.
konuyu fazla uzatmak istemiyorum ama küçük bir anımı da aktarmak isterim. istanbul'da bir arkadaşım vardı. çocuk ailenin tek oğlu olduğu için sürekli annesinin ve babasının denetimindeydi. ararlar, akşam ne yemek yiyeceğini sorarlar, hava durumu kötüyse uyarırlardı. abartısız söylüyorum bu çocuğun telefonu ciddi anlamda susmazdı. sırayla bir annesi, bir babası arardı. arkadaş istanbul'da güzel bir işe sahiptir ve ailesi de gayet varlıklıydı. çocukları o yaşa gelinceye kadar bir dediği şey iki edilmemişti. fakat enteresan olan şu ki arkadaş sürekli bunalımlı ve sıkıntılı görünüyordu. bazen görüşürdük. hayat nasıl gidiyor diye sorardım. her zaman, kötü derdi. iyi olması için çabala lan o zaman derdim. abi iyi olmasının tek yolu anne ve babamın ölmesi demişti.
zamanında biz görmedik, bizim zamanımızda yoktu diyerek çocuğu da imkanlara boğmayın. her istediğini elde eden insan mutsuzluğu fazlasıyla yaşar, çünkü değer bilmez.
evlat yetiştirmek önemli bir konudur. bu konu anne ve babanın sevgi ihtiyacını giderme uğraşı değildir. sevgiyi önce karınız ya da kocanız da arayın.
Şu kısım bayağı dikkatimi çekti;
"ben küçük yaşta anne ve babasını kaybeden bir insanım. hayatta kalmanın ne demek olduğunu biliyorum. doğada tek başına hayatta kalma üzerine birçok kitap okudum. kertenkele, kurbağa, yılan yiyebilirim ve bunları gerçekten mükemmel bir şekilde hazırlayabilirim"
Hainkostok, nur içinde yatsınlar. Meziyetlerin de etkileyici imiş :)
Fikrine tamamen katılıyorum. Ebeveynlerin tek görevi uzaktan takip etmek ve evladının tahmin edemeyeceği tehlikeler konusunda kendilerini uyarmak olmalı. Bunun dışındaki şeyleri evlat kendi deneyim etmeli ki GERÇEKTEN öğrenebilsin.
Ülkenin içinde bulunduğu durumda çok büyük etkisi olan bir konu bu.
Ellerine sağlık.
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit
"Hainkostok, nur içinde yatsınlar. Meziyetlerin de etkileyici imiş :)"
Dostum bu yazı bana ait değil, ekşi sözlükten bir yazara ait. Ben beğendiğim için burada paylaştım.
Bak Burada
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit
Sadece baş kısmını aldın zannettim :) Tamamdır.
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit
Paylaşımınız için teşekkürler. Her şeyden önce sevgiyi, sevmeyi öğretelim, sevgi ile büyütelim çocuklarımızı. O zaman tüm sorunlar çözülür, dünya cennet olur.
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit