Uzun uzun bakardı geceleri tırnaklarına. Sanki yirmi dört saati biriktirirdi ellerinin nasırları. Dar sokakların ıssızlığından çıkartırken kendini yanına heveslerini almayı unutmazdı. İşse iş,aşsa aş... Her günü pazartesi bellerdi.
Zaman ölüme benzer derdi hep. Gidişini bilirsin de itiraf edemezsin işte. Bu sözleri yüzünden karamsar derdik ona. Oysa sadece gerçekleri söylerdi. Bildiğimiz ama dillendirmeye çekindiğimiz gerçekleri...
Sesi hala baş ucumda oturur. Bütün insanları sustururdu suskunluğu. Ellerinden gözlerini alamaz,hayata dair dersler verir dururdu. Kafa sallar ancak dinlemezdik. Hiç dinlemedik.
Gitmeseydi sesi değil sözleri yer edinirdi kalbimde. Güzellikleri biriktiren bir koleksiyonerdi o. Kıymet bilmek nedir daha onu öğrenememiştik.
Bir sabah hiç aydın olmadı. Ben bir sabahtan hep nefret ettim. ”O sabah”tan... Çürümüş meyve kokulu o sabahtan...
Şimdi tüm boşluklarımı saran kederi kovalamaya çalışır dururum. Beyhude olduğunu bile bile akıtmaya çalışırım acılarımı. Şimdi özlemek nedir bilirim. Oysa zaman ölüme benzer asıl. Gelişi çok anidir, gelişi yeni başlangıçların kötü bir habercisidir...