Güzel bir ağustos gününün ikindi vaktiydi. Evde yapılabilecek çoğu aktiviteyi yapmış, kitap okumuş, film izlemiş, odasını toplamıştı. İkindi vakitlerini de oldum olası sevdiğinden, biraz da nefes almak adına yürüyüşe çıkmıştı.
Sahil boyunca yürüdükten sonra gözüne daha önce varlığından bile bir haber olduğu bir kafe ilişti, değişiklik olsun diyerek o tarafa yöneldi. Normalde her zaman gittiği, sahibiyle de artık ahbap sayılabileceği, evinin bir arka sokağında bulunan kitap kafeye giderdi ama bugün diğer günlerden farklıydı. İçi çok daha fazla bunalmıştı.
Bu kafe ne zamandan beri buradaydı? Yoksa yeni mi açılmıştı? Menüyü getiren garsona bunları sormak istedi ama hemen o anda bu fikirden vazgeçti. Yeni açıldıysa sanki bir daha gelecekmiş izlenimi yaratmaya ne gerek vardı? Ya da 'Hayli zamandır bu kafe burada.' cevabını alsa ne diyecekti? En iyisi bir an önce siparişi vermekti. Her zamanki gibi Türk Kahvesi söyledi, orta şekerli. Mekanla ilgili değerlendirmesini kahvesini içtikten sonra yapacaktı. Çünkü ona göre mekanın değeri yaptığı kahvenin kalitesiyle ölçülürdü.
Elde taşınmaktan buruşmuş hatta yırtılmaya yüz tutmuş dergisini açtı. Satır aralarında bir şeyler bulmaya çalışıyormuşçasına en sevdiği yazarı bir dedektif edasıyla bir kere daha okudu. Ne güzel yazıyordu bu adam! Onun satırlarında Bay C ile rastlaşmak ya da Hayri İrdal ile muhabbet etmek son derece mümkündü. Sigarasını yaktı, kahvesini yudumladı. Kahvenin tadı beklediğinden güzeldi. Lakin yine de bir daha bu kafeye gelip oturmazdı. Çünkü geleneksel Türk kahvesi fincanı yerine kırmızı bir kupada getirmişlerdi kahveyi. Her şeyin bir adabı vardı. Ne kadar modernleşirsek modernleşelim Türk Kahvesi kendi fincanında içilmeliydi.
Sigarasını yaktı, kahvesini içmeye başladı. Bir yandan da dergiye göz gezdirmekle meşgul idi. Lakin son derece sıradan görünen o anda, aniden, saniyenin onda biri kadar bir zaman diliminde zihnine uzun zamandır yüzleşmekten korktuğu bir gerçeklik geldi kuruldu. Hayattan zevk almayışıydı bu, daha fazla inkar edemezdi. Öylesine yaşıyordu ama bunu kabullenmekten kaçmıştı ta ki şimdiye dek. Yalnızlık mıydı bu bunalmışlığın sebebi? Şöyle bir düşündükten sonra yalnızlığıyla ilgisi olmadığına karar verdi. Yıllardır yalnızdı. Ama hiç hayattan elini ayağını çekmek istememişti. Hem zaten hayatta en iyi bildiği şeylerin başında geliyordu yalnızlık. Hayır, yalnızlığını bu işe karıştırmamalıydı. İnsan sahiplendiği bir şeye nasıl toz kondurabilirdi?
Ani bir çeviklikle kahvesini ve sigarasını yarım bırakarak oturduğu yerden kalktı, hesabı ödedi ve sahile doğru yola koyuldu. Ölümü beklemenin manası yoktu. Ve madem ölüm ona gelmiyordu, o ölüme gidebilirdi pekala. Saatine baktı. Sahilin sonunda yer alan eski rıhtımda kimsenin olmamasını dileyerek sola döndü. Vedalaşır gibi gökyüzüne baktı. Şair haklıymış diye düşündü; hayat kısaydı, kuşlar uçuyordu.
*Fotoğraflar tarafımca çekilmiştir.
Güzel hikaye. Başarılar diliyorum size. :)
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit
Teşekkür ederim ;)
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit
Aynen güzel hikaye.. bir şubat ikindisinde derece listesinde görsek seviniriz ;)
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit
Evet ya keşke ;)
Teşekkür ederim ayrıca ;)
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit
You got a 6.06% upvote from @steembidbot courtesy of @murattatar!
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit