Her sabah, annem kadar yaşama sevinci hissetmek umuduyla kalkıyorum. Tabi ki bu konuda ona yetişmem mümkün değil. Gözümü açtığımda akşamki (ihmallerden kaynaklandığını bildiğimiz) kazayı hatırlıyorum. Doğanın güzelliklerini çekmek umuduyla Sapanca ya gideceğimiz için, arkadaşlarımızla sözleştiğimiz saate yetişebilmek için koştururken unutuyorum. Güzel yürekli neşeli insanlarla kısa bir yolculuktan sonra Maşukiye, Kartepe, Gölpark, Sapanca derken her gittiğimiz doğa harikası yerlerde, piknik yapmış veya konaklamış insanların, çevreyi hunharca kirlettiklerini görüp kahroluyorum. Bu arada kahrolmak kelimesinin ingilizcesi var mı merak ettim.. Neyse.. Fotoğraf makinesinden zar zor gördüğüm fotoğrafları, lap top ta nasıl göreceğimi çok merak ediyorum. Gün boyu ordan oraya geziyoruz. Dünden hazırladığımız anne mamulü yiyeceklerimizi afiyetle yiyerek mutlu oluyoruz. Saatler geçiyor biz de dönüş yoluna geçiyoruz vee o çok sevgili vazgeçilemeyen İstanbul büyük şehir işkencesinin içinde buluyoruz kendimizi.
Sürekli, biz hep böylemiydik, ya da sonradan mı olduk diye düşünüyorum. Herkes bize saygı duysun, canım ne isterse yapayım ama kimse tepki vermesin, hep bana hep bana..
Ölüye diriye, hayvana bitkiye, çevreye ve değerlerimize ne saygı var ne SEVGİ .
Almak istiyoruz ama vermek zahmetli galiba..
İki gün önce, semt pazarında bir beyefendi kabak seçmek istediğimi zannederek bana elindeki poşeti verip, buyrun dedi. Sanırım yardım kavramını gerçekten unutturdular ki, biraz duraksadım, hayır ben kabak almayacağım siz buyrun dedim ama, biraz sonra farkettim ki, nezaketi için teşekkür etmeyi unuttum. O beyefendi benim yüzümden, birine yardım etmek isterken benim tavrımı hatırlayıp, acaba tereddüt eder mi..
Authors get paid when people like you upvote their post.
If you enjoyed what you read here, create your account today and start earning FREE STEEM!
If you enjoyed what you read here, create your account today and start earning FREE STEEM!