Yürümek, koşmak, nefes almak, düşünmek… bunlara henüz yabancı olduğum zamanlarım oldu. Herkes gibi ben de çocuk oldum. Çocukluk öyle bir zaman dilimidir ki hayatımızda, ömrümüzün geri kalanını o zaman diliminde yaşadığımız olaylar etkiler. Bir nevi insan ömrünün temelidir çocukluk dönemi. Ne kadar sağlam olursa yaşantımız da o kadar sağlamlaşmış olur.
Çocukken ciddiyet yoktu, güzeldi. Gülmek için ağlardık, bir çikolatayla susardık. Hiç bir şeye ihtiyacımız yoktu aileden başka. Ne bir ev, ne bir araba, ne de bir en pahalısından olsun merakı vardı içimizde.İhtiyacımız olan kucak dolusu sevgiydi. Ne bir telefon, ne bir bilgisayar ne de bir başka şey hiç biri umrumuzda değildi. Şimdiki nesil gibi evin içine tıkılı kalıp bilgisayarda adam öldürmek değil, dışarda saklambaçlar, dokuz taşlar, yakar toplar oynamaktı eğlencemiz.
Her düşüncemiz daha masum, her hareketimiz daha saftı çocukken. Çoğu insan büyüktü, yüceydi. Saygım vardı hepsine. Ben büyüdükçe onlar da küçülüverdi. Bazıları hep dimdik kaldı, bazıları ise saygıyı bile haketmedi. Çocukken bütün renkleri daha canlı gören bir kördüm. Her kokuyu daha iyi duyar, her adım attığımda daha da dinçleşirdim. Dağlar vız gelirdi bana.Her ne kadar çocukken büyümek istesek de büyüdükten sonra çocukluğa geri dönmek istemek artık bir klişe haline gelmiştir. Ama çok haklıca bir istektir bu. Şimdi kim istemez ki tüm gün çizgi film izleyip oyun oynayarak vakit geçirmeyi? Bütün dünya keşke çocuk kalsa diyebilirim aslında. En azından ben hep çocuk kalmak isterdim…