Joe Satriani – What Happens Next (2018) / Albüm İncelemesi

in tr •  7 years ago  (edited)

Joe, Space Jam’de yetenekleri çalınmış Jordan gibisin. Nerede o overdrive gitarlar, akılda kalıcı sololar, heyecan verici melodiler, inovatif riff’ler?

20080612-220324_Joe_Satriani_Rijnhal_Arnhem.jpg
(Fotoğraf, Wikimedia Commons'tan alınmıştır. https://commons.wikimedia.org/wiki/Joe_Satriani)

Dünya üzerindeki en sevdiğim gitarist ve müzisyen Joe Satriani, geçtiğimiz ay 16. stüdyo albümünü yayınladı. Açıkçası albüm çıkmadan önce yayınlanan şarkılara baktığımda beklentilerimi epey bir aşağıya çekmiştim. Dinlediğim şarkılar, özelliksiz bir albüm geleceğine işaret ediyordu ve nitekim yanılmadım. Peki ya buna sebep olan neydi?

Nette albümle ilgili incelemelere ve yorumlara baktığımda bir yorum oldukça dikkatimi çekti. Yorumu yazan kişi Satriani’yi Satriani yapan şeyin, bir melodi oluşturup bunu çeşitli şekillerde süsleyip katmanlar oluşturarak, çılgınca fikir ve riff’ler sunarak, akıldı kalıcı sololar yazarak şarkıyı acayip derecede keyifli hale getirmesi olduğunu vurguluyordu. Son zamanlarda Satch’in müziğinde inanılmaz bir sadelik, tekdüzelik, heyecansızlık ve en önemlisi kendini tekrar etme görünüyor. Yani sanki gitarından çılgınca, alien’vari sesler çıkaran, gitarıyla spektaküler hareketler yapan, hayalperest, uzay temalı şarkılar kovalayan Satriani’den ziyade umutları olan, hüzün taşıyan, daha mütevazi, iki ayağı yere sağlam basan Dünyalı bir Satriani görüyoruz. Yaşının ilerlemesiyle birlikte müzik üzerindeki fikirlerinin değişmesi, sadeleşmesi, basitleşmesi beklenebilir ama ortaya çıkan bu durum, “üniformasını çıkardığında bütün yıldızlarını bir kenara bırakan bir general” tasvirini canlandırıyor kafamda. Biz sıkı hayranları olarak o üniformanın çıkmasını istemiyoruz doğrusu.

Yavaştan albüme geçersek eğer, en başta kadroda değişiklikler var. Bir önceki albümde yer alan The Aristocrats insanları Bryan Beller ve Marco Minnemann bu kez yoklar. Yerlerine Sadri Abi’nin daha canlı(live), organik bir hard rock sound’u elde etmek için konuk ettiği isimler, Chad Smith ve Glenn Hughes. RHCP davulcusu Chad Smith ile Chickenfoot projesinde başlayan birliktelik bu albümle iyice pekişiyor. Vokalist/basçı Glenn Hughes tercihi ise ilginç. Çünkü bu, ilk kez Glenn Hughes’un sadece bas gitar çaldığı bir albüm olma özelliğini taşıyor. Esasında sonuca baktığımızda trio arasındaki kimya, elektrik gayet tutmuş görünüyor. Chad ve Glenn albüm boyunca gayet de canavar bir şekilde çalıyorlar. Chad Smith Satriani için, “O tam bir Rönesans adamı. Biliyorsunuz o gitarda her şeyi çalabiliyor ama en önemlisi groove’u da çok doğal çalıyor” yorumunda bulunuyor. Albümün yapım ve tanıtım videolarını izlediğinizde esasen bu üç müzisyenin ellerinden gelen tüm çabayı gösterdiğini hissedebiliyorsunuz. Ama hani işte bazen stüdyoda jam yaparsınız, çok keyif alırsınız, o anki heyecanla çaldığınız şarkıların muhteşem olduğunu düşünürsünüz ama daha sonra dönüp baktığınızda o kadar da iyi olmadıklarını görürsünüz ya, bu albümde benim gözlemlediğim şey de biraz bu oldu. Satriani Chickenfoot’a başladığından beridir bir grupla çalma, bir araya gelip bir şeyler üretme konusunda çok mutlu ve hevesli görünüyor, ancak belki de bunu yapmayı o kadar özlemiş ki, yazdığı sıradan rifler ve melodiler bile ona büyülü görünüyor. Daha doğrusu canlıyken şarkıların sahip olduğu sinerji, kayıta geçildiğinde bir miktar kayba uğruyor. Bu fikre, çok taze yayınlanan birkaç konser videosundan sonra inanmaya daha da başladım. Ezcümle grup müziği için uygun/işe yarayabilecek olan bu bestecilik anlayışı, kimi zaman Satriani gibi bir süperstarın solo albümü için basit ve tekdüze kalıyor.

Şarkıların hikayeleri

Dilerseniz şarkıların hikayelerine bir göz atalım. “Lirikleri olmayan şarkıların hikayeleri de mi olurmuş” demeyin. Bildiğiniz üzere şarkının verdiği hissiyata göre şarkı sözü bulmada/seçmede Satriani tam bir üstat. Youtube’ta kendisinin resmi kanalında(https://www.youtube.com/user/websatch/videos), her şarkı için yayınladığı kısa tanıtım videoları bulunuyor. Bazı hikayeler gerçekten çok ilgimi çekti, sırayla gidelim. Bazı şarkılar için de kendi fikirlerimi belirteceğim bu arada:

1)Energy: Albüm, adının hakkını veren “Energy” şarkısı ile açılıyor. Açılış için uygun bir parça olmasının ötesinde özel bir hikayesi yok. Tıpkı Metallica’nın Hardwired şarkısını ilk yayınlandığında beğenmedikten sonra, albüm çıkınca “lan iyimiş aslında” fikrine sarıldığım gibi bu şarkıya da öylesine sarıldım, biraz da çaresizlikten doğrusu. Çünkü şarkı tam bir “keçinin olmadığı yerdeki Abdurrahman Çelebi”. Tam da olması gerektiği yerde ve zamanda. Eski baba albümlerde olsaydın görürdüm ben seni, adın geçer miydi hiç fırsatçı şey seni.

2)Catbot: Bu şarkıda Satriani, kafasında robot bir kedi hayal etmiş, adından anlaşılacağı üzere şarkı bununla ilgili. Konuyla alakalı olarak netteki , Joe’nun 2006’da yayınladığı One Robot’s Dream şarkısına ithafen “Sonunda bir robotun hayali gerçekleşmiş” yorumu hoşuma gitti.

3)Thunder High on the Mountain: Satriani’nin anlattığına göre bu şarkı biraz kişinin değişim isteğiyle alakalı kendi içinde çıktığı bir deneyimi konu alıyor. Kısaca(ya da daha doğrusu uzunca) “Ya değişmek istiyorsan ve sana gereken cevabın bir dağın tepesinde olduğu söylense, oraya gitmek için bir yolculuğa çıksan, orada büyücü gibi biri olsa ve orada fırtınalı bir gece geçirsen ve sonrasında neler olacağını görsen, mesajı alıp sonrasına baksan” temalı bir şarkı. Çok bariz bir Black Sabbath benzeri riff ile AC/DC ‘nin Thunderstruck şarkısında kullanılan gitar tekniğiyle çalınan melodiye benzer motifi görebileceğiniz bir şarkı. Fena bir şarkı değil esasında.

Bu ve diğer bazı hareketli/enerjik parçalarda dikkatimi çeken şey, Satriani’nin şarkıların belli bir kısmına temposu düşük-duygusal bölümler sololar serpiştirmesi oldu. Yani bir anda coşkun bir havadan, klasik Satriani’nin damara bağladığı bölümlere geçilebiliyor. Bu bağlamda kendisi zıtlıklardan beslenmiş diyebiliriz.

Benim albümden en keyif aldığım bölüm 4-5 ve 6. şarkıların üstüste geldiği bölüm oldu. Bu şarkılar Satriani’nin daha kontrollü, sakin, oturaklı ve ne yaptığını bildiğini hissettiğim yerler oldu. Özellikle Righteous şarkısını ayrıca beğendim. Devam edelim.

4)Cherry Blossoms: Kendi ifadesiyle bu romantik, rüya gibi şarkıda Satriani, Japonya’ya olan tüm ziyaretlerindeki anılarını hatırladığında anılarının, gözünün önüne gelen kiraz çiçeklerinin yavaşça akan görüntüsüne olan benzerliğini(analoji) tarif ediyor açıklama videosunda.

5)Righteous: İşte geldik albümdeki en favori şarkımın hikayesine. Bu şarkıyı aslında Satriani, vokal kullanımı açısından uygun olmasından ötürü yıllar önce Bryan Adams’a göndermiş, ama bir şekilde olmamış. Şarkıyı Satriani “süper pozitif” olarak tanımlıyor, Chad’in de şarkının havasını iyi yakaladığını belirtiyor(Bu arada Bryan Adams’ın aynı zamanda Chickenfoot’ın fotoğrafçısı olduğu bilgisini de geçeyim).

6)Smooth Soul: Satriani diyor ki, “Bizim zamanımızda bir tarafta Jimi Hendrix, diğer tarafta da Carlos Santana bulunuyordu. Her ne kadar ikisi de farklı tarzlarda çalsalar da gitarlarında fazlaca gain ve distortion vardı. Genç bir gitaristken Santana’nın enstrümanla basit, güzel bir melodi yaratılabileceğine ait düşüncesini öğrenmiştim. Yazdığım blues ezgili bu basit şarkı da, geçmişte öğrendiğim bu mesajı içinde barındırıyor. Kayıtlar sırasında üçümüz de şarkının sahip olduğu hisse uygun gittik ve bunu mahvetmek istemedik” diyor Attiriyani Baba. Gerçekten de şarkıdaki Santana etkisi çok bariz görülüyor.

Sonraki 4 şarkının 3’ünde ağırlıklı olarak funk, groove, boogie öğelerini görüyoruz.

7)Headrush: Benim çakma Satch Boogie olarak gördüğüm, Satriani’nin “Daha önce üstünden geçtiğim yerlere uğramadan çılgınca bir boogie yazmak istedim” olarak tanımladığı bu şarkı, oldukça hareketli ve enerjik bir parça. Joe’nun teknisyeninin sıklıkla başbaşa kaldığı aceleye, dara gelme durumuna istinaden yazılmış. Ancak şahsen bu şarkı benim gözümde Eminönü Satch Boogie’si olmaktan öteye geçemiyor. Şarkıyı baslarda Glenn Hughes güzel işliyor ama.

8)Looper: Albümü ilk dinleyişimde beni en çok etkileyen ve bir şeyler hissetmemi sağlayan bölüm, Looper’ın girişi olmuştu. Groove hissiyatlı, funky gitarla bezeli bu şarkının hikayesi esasında Satriani’nin “gitarda bunu yapamazsın denilen” şey denemek üzere yakınındaki bir pedalı kullanmasından esinleniyor. Çeşitli denemelerden sonra Satriani kendini müzikal açıdan bir loop’un(döngü) içinde buluyor. Pedalın isminin “Looper” olması da konuyu bir hayli ilginç kılıyor.

9)What Happens Next: Daha duyulduğu ilk saniyesinde “bu şarkının ismi başka bir şey olamazmış” dedirten, ana melodisi epey akılda kalıcı güzel bir şarkı. Bilinmeyen ve gizemli bir havası var. “Bu şarkı sadece benim kendime sorduğum bir soruyla alakalı. Tur bittiğinde yeni bir şeyler yapmanın arifesindeydim. Sonra ne olur’un cevabını verebilecek cesarette miydim? Bir sonraki albümü yeni insanlarla, yeni bir lokasyonda kaydedeceğimi düşünüp, sonrasında neler olacağını merak etmeye başladım ve kendime sorular sormaya başladım. Bu şarkı içimdeki yolculuğu temsil ediyor” diyor Joe Baba.

10)Super Funky Badass: "Super Funky Badass, ritim ve melodinin aynı anda çalındığı, sanki 3 kişi çalıyormuş gibi gözüken, funky-kaba bir ritmi bulunan bu parça için kullandığım bir tabir " diyor Satriani. Albümün en progresif şarkısı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

11)Invisible: Şarkının ismi, Steve Vai ve Brendan Small’ın(kim olduğunu bilmiyorum), görünmez olup tekrar ortaya çıkmanın nasıl bir fikir olacağını düşünmesiyle ortaya çıkmış. Şarkının girişindeki çılgın sesler bu durumu ifade ediyor tahminimce.

12)Forever and Ever: Bir aşk şarkısı olarak Van Halen tonunu örnek alarak başlayan şarkı, sonrasında ilham oklarını Jimi Hendrix ve Curtis Mayfield’e çeviriyor. Şarkıya pizzicato(palm mute&finger picking) tekniğini nasıl yedirdiğini anlatıyor Joe. Düz bir aşk şarkısı için kaydetme aşamasının kendisini bir hayli uğraştırdığından da bahsediyor.

Eveet, sonuç olarak son cümlelerimize yavaştan gelelim. Albüm diğer Satriani albümlerine göre ilk dinlemelerde alışması ve ısınması oldukça zor bir yapıda. Daha önce ondan duymaya alışık olduğumuz şeyleri beklerseniz eğer, biraz hayalkırıklığına uğrayabilirsiniz. Satriani’nin son zamanlarda staccato tekniğini(notalar arasında keskin kesintiler bırakarak çalma tekniği) daha fazla kullanması da genel anlamda akıcılığı bir miktar sekteye uğratıyor. Her ne kadar ”acaba Satriani’nin en az sevdiğim albümü olabilir mi“ sorusunu ciddi olarak düşünebileceğim bir albüm olsa da, kendi düşüncelerimizi bir kenara bırakıp, sanatçının yapmak istediklerine odaklanıldığında keyifli pasajların bulunabileceği, dinleme sayısı arttıkça tatlılaşan bir albüm olmuş What Happens Next. Evet Joe, tam da senin belirttiğin gibi, bu albümü şöyle bir arkamızda bıraksak diyorum, sahi sonrasında ne olur acaba?

7/10

Authors get paid when people like you upvote their post.
If you enjoyed what you read here, create your account today and start earning FREE STEEM!