ELVİN ESLEM’İN SUÇU NE?

in tr •  6 years ago  (edited)

Birkaç yıldan beri yaptığı başarılı bilinç nakilleri ile adından sıkça
bahsettiren İnçTrans şirketinin döner kapıları, o sabah, firmanın
güvenilirliğini ciddi şekilde sarsacak bir olaya sahne oldu.
Üzerindeki kara çarşafın yerleri süpüren eteklerinin ucu, döner kapıya
sıkışan ve genç mi yaşlı mı, zayıf mı şişman mı, hatta kadın mı erkek mi
belli olmayan bir kişiyi, kapı ile birlikte sonsuza kadar dönmekten
kurtarma çalışmalarının yirmi dakikayı aşması, o sırada orada bulunan bazı
müşterilerin, bilinçlerini, henüz bir döner kapıyı bile kontrol edemeyen bir
şirketin ellerine teslim etme konusundaki kararlarını gözden geçirmelerine
sebep oldu.

O gün orada bulunup da, hayatını riske atma kararına şüphe ile
yaklaşmayan tek bir kişi vardı; o da az önce kapıldığı döner kapı ile
birlikte, kendi ekseni etrafındaki her tam turunu kırk beş saniyede
tamamlamak suretiyle, yaklaşık otuz buçuk tur yapan kara çarşaflı kişi idi.

Döner kapıyı tavafın sonunda bu kişinin, otuzlu yaşlarının başındaki Elvin
Eslem adlı kadın olduğu anlaşıldı.
İçine düştüğü kısır döngü yüzünden o gün, bilinç transferi hizmeti
konusunda bilgi almak üzere katılacağı randevusuna yaklaşık yarım saat
kadar gecikmek zorunda kalan Elvin Eslem...

Bedeni orada, o döner kapının onu sürüklediği yörüngede çaresizce
seyrederken, aklında bir tek, randevusuna geç kalmakta olduğu düşüncesi
yankılanan Elvin Eslem…

Herkesin parmakla göstererek ve karınlarını tutarak ve yerlere yatarak ve
ağız dolusu kahkahalarla güldüğü ve aslında müdahaleyi geciktirenin de
İnçtrans şirketinin ihmalinden ziyade, bu toplu gülme krizi olduğunun
farkına varabilen tek kişi olan Elvin Eslem...

Bir an önce randevusuna katılarak aklındaki soruların cevaplarını alabilmek
için, insanların gülmelerini bitirmesini bekleyen Elvin Eslem…

Elvin’in döner kapıyla ve toplumla olan imtihanı esnasında geç kaldığı
randevu için kendisini beklemekte olan müşteri temsilcisi Bae Mi-Young,
olan bitenden habersiz şekilde oturduğu masasında, daha bu sabah çektiği
erkek arkadaşının portakal suyunu fondip yaparkenki fotoğrafına bakıp,
manasızca gülümsüyordu.
Doğrusunu söylemek gerekirse, sıradaki müşterinin randevusuna geç
kaldığının farkında bile değildi.
Tam sevgilisine akşam sinemaya gitmeyi öneren bir mesajı tamamladığı
sırada, odanın kapısı iki kez tıkladı.
Hızlıca “gönder”e basarak mesajı yolladı. Çabucak telefonu çekmecesine
koydu ve

“Buyurun” dedi Bae...
Kapı açıldı...
İçeriye simsiyah bir obje ve altında belli belirsiz görünen iki
lacivert göz girdi.

Alışık olduğunun tamamen dışındaki bu moda anlayışı karşısında ezberi
bozulan Bae, birkaç saniyelik tereddütten sonra, sahnenin ortasında
unuttuğu replik bir figüran tarafından kulağına fısıldanmış ünlü bir
oyuncunun kendinden emin tiradı gibi döktürüverdi giriş paragrafını.
“İnçTransa hoş geldiniz Ben müşteri temsilciniz Bae Mi-Young. Bilinç
transferi konusunda sizi bilgilendirmek ve her türlü sorunuzu yanıtlamak
için buradayım...Buyurun, oturun lütfen…”

Bir kapının peşinde dönüp durduğu için, söz verdiği saatte, söz verdiği
yerde olamamanın mahcubiyeti içindeki Elvin, (bir de, eteklerinden kalçasına kadar orantısızca kesilmiş olan
elbisesinin açıkta bıraktığı poposunu gizleyebilmek için hemen o anda
uydurduğu hızlı bağlama tekniği yüzünden), dış görünüşünün, insanları bu
Dünya’dan olduğuna ikna etmek için uğraş gerektirecek türden olduğunu
biliyordu.

Altı ay boyunca, böyle bir durumdaki kişinin, karşısındaki ile göz kontağı
kuramayacak kadar utangaç ve çekingen olacağının eğitimini almış olan
Bae ise, kendisinden bir an için bile ayrılmamış olan bu lacivert gözler
hakkındaki dersi herhalde kaçırmış olacağından, ne yapacağını bilemedi ve
Elvin’in bilgilerinin yazılı olduğu evrakı incelemek üzere gözlerini kaçırdı.
“Bayan Elvin Eslem...
2018 Eski Suriye doğumlusunuz…
...
Gençsiniz…”

Bae gözlerinden başka bir şey göremediği kadın hakkında normalde ilk
görüşte sahip olması gereken bilgilere ancak önündeki evraktan
ulaşabiliyor, öğrendiği her detay, önündeki siyah matruşkanın katmanlarını
bir bir soyarak, onu nihayet içerde ne olduğuna götürecek olan yolu
aydınlatıyordu.
Böylece müşterinin ihtiyaç ve taleplerini analiz edebilecek ve onu “ zayıf
çakra ”sından kıskıvrak yakalayarak asla reddedemeyeceği bir teklif
yapacak, bu sayede aylık “ yedi müşteri pozitif ” kotasını aşarak, yüzde
iki fazladan prim alacaktı…

Elvin’inse bunların hiç birinden haberi yoktu. “ Gençsiniz” lafına takılmıştı.
Genç miydi gerçekten?
Genç ne demekti ki?
Doğrusu Elvin, insanların, çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek gibi kavramlar
gözetilmeden öldürüldüğü bir yerde ve zamanda doğmuştu. Başka
türlüsünden haber alabileceği hiç bir ortam da oluşmamıştı.
Uzak ülkelerde, birbirleriyle barış içindeki insanların bazı evlerde yaşadığı,
hep birlikte yemek yiyip, güldüğü, geceleri erkenden yatıp, sabahları hep
aynı saatte kalkarak, ilk iş temiz sularla yüzlerini yıkadıktan sonra, taze
süte doğranmış tatlı meyveler ve yulaf ezmesi ile kahvaltılarını ettikleri
diyarlar olduğu söylentilerine hiç bir zaman kulak asmayan Elvin, ta ki
buraya gelip de, bunu kendi gözleriyle görene kadar, böylesi metafizik
düşüncelerden kendini uzak tutmayı her zaman iyi bilmişti.
Tabi, bunlar döner kapıların peşinde koşmadığı, eski zamanlardaydı...

“Yeni Dünya’ya altı ay önce gelmişsiniz…”dedi Bae…

Elvin’in aksine, Bae, Dünya’nın öbür ucundaki Elvin’in ülkesinde ve diğer
pek çok yerde süren savaşlardan haberdardı. Patlayan bombalardan,
kimyasal silahlarla canlı canlı derileri haşlanan çocuklardan, tecavüze
uğrayan ve işkenceye maruz kalan kadınlardan, toplu halde kurşuna
dizilerek öldürülen insanlardan haberdardı. Yani başka türlüsünden
haberdardı...

Bütün bunlar çok üzücü hadiselerdi ve Bae gerçekten de hiç bir zaman
savaş yanlısı biri olmamıştı. Bir dilek hakkı olsa kesinlikle dünyadaki
herkesin barış içinde yaşamasını dilerdi ama elden ne gelirdi ki,
üzülmekten başka…

Her gün bu korkunç, kan ve şiddet dolu haberleri izlemek de yıpratıyordu
bir süre sonra insanı. Bu yüzden uzun zamandır bu tür haberleri takip
etmeyi de bırakmıştı zaten.
Çünkü elden bir şey gelmiyordu, üzülmekten başka...

Yani anlayacağınız Bae, savaş kavramına, hepi topu, Elvin’in döner
kapılara olabildiği kadar hakimdi.

“ Yağ fabrikasında göçmen işçi statüsünde çalışıyorsunuz, bekarsınız,
çocuğunuz yok”...

Bae müşterisini analiz ettikçe, onun pek de müşteri sayılamayacağı
gerçeğine yaklaşıyordu.
Zira takdir edersiniz ki, bir insanın bilincini başka bir bedene nakletmek ve
onun kendine bakabilecek yaşa gelinceye kadar geçecek süredeki hayat
kalitesini temin ve garanti etmek, oldukça maliyetli bir iştir. Ve Elvin
Eslem’in bunu karşılayacak gücü olmadığı apaçık ortadaydı.

Bae bugün kotayı yükseltecek bir satış yapamayacağından iyice emin
olmuştu. Artık kaybedecek bir şeyi olmadığından, kafasını önündeki
evraktan kaldırdı ve neden sonra Elvin’in lacivertleriyle yeniden göz göze
gelebilme cesaretini gösterdi.
Yüzünü görmediği, hatta hala sesini bile duymadığı bu kadın hakkında
ihtiyacı olan tüm bilgiye sahipti artık.
Kafasında hızlıca hazırladığı sunum planına göre, en son yapması gereken
şeyi en başta yaparak sunuma ödeme planı ile başlayacak, örtüsünün
altında bir beyin saklamadığına emin olduğu bu kadına asla sahip
olamayacağı şeyler hakkında bilgi almanın zararları konusunda
unutamayacağı bir ders verecek ve onun lüzumsuz sorularını cevaplayarak
harcayacağı vakti, erkek arkadaşıyla mesajlaşarak değerlendirecekti.

“Siz şu ödeme tablosuna göz atarken ben kısaca transfer paketlerimizden
bahsedeyim biraz…

O en üstteki platin, gold, silver paketlerini geçiyorum, zaten yanlarında
ücretleri de yazar, görüyorsunuzdur…

Standart paketten bahsedeyim ben size kısaca; Standart paketlerimizde,
İnçtrans’ın sizin için seçtiği bebek kopya bedenleri satın alıyorsunuz.
İnçtrans’ın sizin için tahsis ettiği anne karnını kullanıyor ve yine İnçtrans’ın
kendi bünyesindeki yetiştirme yurdunda barınıp, eğitim alarak, reşit olana
kadar İnçtrans güvencesi altında yaşıyorsunuz, ki kopya bedenlerin reşitlik
yaşını yediye indiren yasa tasarısı meclisin onayını aldı biliyorsunuz…”

Bea’nin aklı, konuşması sırasında telefonundan gelen mesaj sesinde
kalmıştı. Kotasını arttırmayacağı zaten belli bir müşteriye kibarlık etmek
uğruna, erkek arkadaşından gelmiş olabilecek bir mesajı tek tıkta
bırakacak değildi.
Çekmecesini aralayıp, telefonundaki mesaja göz atışını,
bir yandan konuşmasını sürdürerek olağanlaştırdı.

“ Kendi DNA’nızdan Kopya Bebek Beden , ya da Genetiği
Geliştirilmiş Bebek Kopya Beden seçeneklerimiz maalesef Standart
paketlerde yok. Fakat seçtiğiniz iki Ek Yetenek ve yine tamamen sizin
arzu ettiğiniz iki hatıra için Lüzumsuz Veri Sildirme ek paketleri
İnçTrans’tan size hediye…”

Mesaj Bea’nin erkek arkadaşından değildi ama bu promosyon gerçekten de
ilgisini çekmişti Elvin’in. İri lacivert gözleri biraz daha büyümüştü şimdi.
Demek iki lüzumsuz anı sildirebilecekti. “Peki ama hangisini” diye
düşünmeye başladı hemen…
Hafızasından silinmesi gereken ilk anıyı kesin olarak biliyordu. Ama ya
ikincisi hangisiydi?

Küçük oğlunun bir daha hiç göremeyeceği mezarının yerini mi sildirmeliydi
acaba hafızasından?

Ya da seksen dört yaşındaki annesine tecavüz eden askerlerin
kahkahalarını dinlediği tahta sandığın içini mi?

Belki de gördüklerini kaldıramayan kocasının kendini astığı incir ağacının
iyiden iyiye eğrilmiş dalını sildirmeliydi…

İçlerinden birini seçmek ne zor diye düşündü Elvin.
Bunların ve diğerlerinin hepsini birer birer sildirmesi gerekiyordu aslında
ama parası buna asla yetmezdi.

“İyi ki de yetmezdi” dedi içinden genç
kadın, “ Bütün o anılar silindiğinde zihnimden geriye ne kalırdı?”

Bu durumda daha akılcı bir seçim yapmalı ve kesinlikle iktisadi olmalıydı…
Elvin sildireceği anıyı seçmeye çalışırken, Bea hızlı tanıtım turu videosunu
açtı ve odanın ışıklarını kıstı. Konuştuğu dili anladığından bile emin
olmadığı bu tuhaf ve ürpertici kadına, asla satın alamayacağı bir hayatı
izleterek kazanacağı dört dakika elli altı saniyeyi, erkek arkadaşının neden
hala mesajını yanıtlamadığını düşünerek geçirebilecekti böylece...

“Buldum” dedi Elvin içinden…”Koku...Kokuları sildirmeliyim hafızamdan. En
başta kan kokusunu...Sonra ter, çiş, kusmuk, meni, ve tabii ki ölü
kokusunu...Böylece yaşadığım bütün hayatı unutmamış olurum. Sadece
onu kapsayan kesif insan kokusunu çıkarıp atacağım zihnimden. Kötü
kokmayan anıların verdiği acı şimdikinden çok daha az olacaktır. Buna
dayanabilirim…Belki de her şeyin ve her yerin sadece tezek koktuğu bir ek
paketleri vardır, neden olmasın?”

Odadaki hiç kimse tarafından izlenmeyen hızlı tanıtım videosu bittiğinde
Elvin ne istediğini, Bae ise ne istemediğini gayet iyi biliyordu. Erkek
arkadaşının telefonunun şarjının bitmesini kesinlikle istemiyordu Bae...
Ya acil bir şey olsaydı...
Ya hemen ona ulaşması gerekseydi…
Bu kadar basit bir ricasını bile yerine getirmeyen erkek arkadaşına
duyduğu öfke yüzünden, tanıtım videosunu kapatmak yerine yanlışlıkla
yeniden başlattı Bae, ama altı aylık eğitim sürecinde sık sık karşısına çıkan
“krizi fırsata çevirme” formülünü kullanarak çevik bir hamleyle durumu
lehine çevirmeyi başardı.
“Siz aklınızda hiç bir soruya yer kalmaması için hızlı tanıtım videosunu bir
kez daha izlerken, ben de bir çişimi yapıp geleyim” dedi.
Elvin aklındaki düşüncelere o kadar dalmıştı ki, Bae’nin odada olduğunun
bile farkında değildi.
“Peki ya biz” diyordu içinden bir ses…
”Biz sesler”
“Bizi hatırlamaya nasıl dayanacaksın? Sadece birkaç kötü kokuyu
hafızandan sildirerek, bütün o acıyı, korkuyu, o çığlıkları, iniltileri,
kahkahaları, ağlayan bir bebeğin, patlayan bir bombanın, gecenin
karanlığını basan sirenlerin, ne kadar uzağından geldiğini kestirmeye
çalıştığın taramalı tüfeklerin sesleri seni rahat bırakacaklar mı?

Hadi sesleri de hafızandan sildirdin diyelim...
Ya sessizlikler?
Onlar ne olacak?
Annenin askerlere; “oğlum, Allah rızası için yapma”
yalvarışlarının kesildiği andaki sessizliği de mi sildireceksin aklından?
Küçük oğlunun artık duyulmayan nefesinin sessizliğini ya da?
Ya da bir gece aniden bombalanmış bir şehrin bütün ölülerinin gün
doğduktan sonraki sessizliklerini?

Eteklerinden kalçasına kadar orantısızca kesilmiş kapkara talihinin
altındaki Elvin, bir anda artık poposunu gizlemekten yorulduğunu fark
etmişti…
Biraz terledi...
Telefonu kapalı olan erkek arkadaşına ulaşamamanın stresiyle sifonu
çekmeyi unutan Bae ise aynı dakikalarda, avucundaki sıvı sabunu
köpürtüyor ve bu ilişkide yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu kabul
ediyordu.
Ellerini uzun uzun ovuşturdu.
Ağır ağır suyun altına götürdü.
Yavaş yavaş duruladı…
Ama kurulamadı.
Aynadaki yüzüne baktı. Sağ gözünün altına akmış olan siyah göz kalemini
fark etti...
Ama düzeltmedi.
Seri bir hareketle tuvaletten çıktı.
Çabuk çabuk koridorda yürüdü.
Hızlı hızlı odasına gitti.
Kapıyı açtı ve lacivert gözlerini birkaç dakika önce bitmiş olan hızlı tanıtım
videosunun gösterildiği ekrana dikmiş halde kalakalan Elvin’i buldu.
Işıkları açarken “Çok özür dilerim, beklettim sizi” dedi.

Oysa Elvin hiç bir şeyi beklemiyordu. Ne şimdi ne de gelecekte…

“Evet, gördüğünüz gibi minimum risk taşıyan ve yüksek başarı şansı vaat
eden sistemimizle, gönül rahatlığı içinde bilincinizi bir bebeğin bedenine
naklettirebilirsiniz. Geriye sadece bütçenize en uygun olan paketi seçmek
kalıyor. Hangi paketi seçeceğinize karar verebildiniz mi?” dedi Bae bir an
önce göndermek istiyordu bu kifayetsiz müşterisini.
Başını bir aşağı bir yukarı salladı Elvin.
Bu Bae için “Evet” anlamına geliyordu.
Ama Büyük savaşın ardından farklı kültürlerden ve geleneklerden
insanların bir araya toplanması sebebiyle yanlış anlaşmalarla sıkça
karşılaştığından Bae, Elvin’in geldiği yerlerde kafayı yukarı aşağı
sallamanın “Hayır” anlamına gelmediğinden emin olmak istedi.

“Standart paketi mi seçeceksiniz?”

Kafasını iki yana salladı Elvin.

“ Anladım. Demek size uygun bir paket bulamadık. Tüh, neyse; belki
başka zaman...Sonuçta biz hep buradayız…Karar vermek için aceleniz de
olmadığına göre...”

Acelesi yoktu Elvin’in ama kaybedecek bir dakikası da yoktu. Bir an önce
bedeninden kurtulması gerekiyordu. Yaşadığı her şeyi yanında
götüreceğini biliyordu. Bütün o acıları...Oğlunun acısını, kocasının,
annesinin acısını, beraber büyüdüğü arkadaşlarının acısını, komşularının,
tanıdıklarının, tanımadıklarının acısını…
Bütün o kendi acısını…
Ama en azından gördüğü korkunç işkencelerin, tecavüzlerin, bütün o
vahşetin izlerini taşıyan bedeninden kurtulabilecekti.
Eğer o peçeyi kaldırıp da onun, kızgın demirlerle dağlanmış, her yerinde
sigara söndürülmüş, kırılıp kırılıp yeniden kaynamış ve sonra tekrar tekrar
kırılmış ve tekrar tekrar kaynamış kemikleriyle amorflaşan yüzünü
görebilseydiniz, onun ne çeşit bir acıyı beraberinde götürdüğünü
anlayabilirdiniz.
En azından her aynaya baktığında bütün o acıyı karşısında bulmaktan
kurtarabilirdi onu bu yeni beden. Belki o zaman bu kara çarşafın altına
saklanmaktan da kurtulabilirdi.
Ve belki, göğsünde acıdan başka bir şey daha hissedebilirdi.

“En pahalısını istiyorum” dedi Elvin yavaşça.

Bae’nin gözleri büyümüştü.
Hiç de o kadar parası olan birine benzemiyordu bu kadın. Ülkesinden bu
kadar uzaklara kaçmış, iğrenç bir yağ fabrikasında çalışan, tek başına,
yapayalnız bir kadın. Ne kocası var, ne çocuğu...Herhangi bir şeyin en
pahalısını isteyebilecek birine hiç mi hiç benzemiyor…

Oysa Bae’nin Elvin hakkında bildiği hiçbir şey doğru değildi. Yani Elvin ne
bekar, ne çocuksuz, ne genç, ne işçi, ne de fakir değildi...
Bir zamanlar onun bir kocası vardı. Ve bir de çocuğu…
Ama ölmüş, öldürülmüşlerdi işte…
Bae’nin sandığı gibi yirmili yaşların başında değil, kırklarının sonlarındaydı
Elvin. Yağ fabrikasında falan çalışmıyor, memleketten tanıdığı bir
arkadaşının belgelerini illegal şekilde kullanarak sahtekarlık yapıyordu.
Adı Elvin Eslem bile değildi.
Ve parayı bulmak için de; kendisine defalarca tecavüz eden ve feci
işkenceler yapan beş komutanı, yaklaşık üç ay boyunca arayıp takip
etmesi ve nihayet bulduktan sonra da onları öldürerek bütün paralarını
çalması gerekmişti…
Elvin, o gün İnçTrans şirketinin döner kapılarından, kendine en
pahalısından, son genetik teknoloji ile taçlandırılmış, yepyeni bir beden ve
yepyeni bir gelecek satın almış olmanın hissizliği ile çıkarken, bir daha
peçesinin ardındaki bu korkunç yüze bakması gerekmeyeceğini
düşünüyordu….
Ve Bae’nin erkek arkadaşının telefonu hala kapalıydı…

Authors get paid when people like you upvote their post.
If you enjoyed what you read here, create your account today and start earning FREE STEEM!
Sort Order:  

Congratulations @oyaiybar! You received a personal award!

Happy Birthday! - You are on the Steem blockchain for 1 year!

You can view your badges on your Steem Board and compare to others on the Steem Ranking

Do not miss the last post from @steemitboard:

The Steem community has lost an epic member! Farewell @woflhart!
SteemitBoard - Witness Update

You can upvote this notification to help all Steem users. Learn how here!