Çocuğu birine satmanın huzuruyla, karımla beraber kendimizi eğlence ortamlarına atmıştık bir gece vakti. Dozunu kaçırdığımız alkol, hopla zıpla dans ve müzik çılgınca eğleniyorduk. Sabaha doğru hava aydınlanmadan ancak eve dönebilmiştik. Tam evin önüne gelip taksi şoförüne ücretini ödemenin akabinde aklım yerinden hopladı ve hızla taksiden iniverdim.
Hemen ardımdan inen karım;
Ne oldu, ne acelen var?
Ya kadın, biz çocuğu kime bıraktık!?
Kime mi bıraktık? Ya işte balkondan giren kimdi. Oğuz muydu? Ona bıraktık. Oğuz kim ya? Atay mı yoksa?
Ya bi kendine gel Allah aşkına! Oğuz Atay’ın bizim balkonda işi ne?
Ya biz çok mu alkol aldık ne? Bizim çocuğumuz vardı değil mi? Uzun sürenin ardından bu kadar içmeyecektik, hiç iyi değilim ben.
Öf öf, yürü ya. Ne bok yedik acaba çok merak ve panik içindeyim.
Sanırım kötü bir şeyler yaptık, ama iyi eğlendik be. Ay tutsana beni. Hadi gidelim bakalım çocuğumuz var mıymış?
Öylece bakakalmayalım da!
Koşa koşa binaya girdik. Asansöre binecektik ki karım yere oturdu ve;
Sen git kendini kurtar. Ben artık devam edemeyeceğim.
Tamam aşkım dayan lütfen, bırakma kendini, mutlaka yardımla geri döneceğim. Bekle beni, seviyorum seni.
Ben de seni seviyorum. Unutma beni.
Asansöre tek başıma bindim ve yukarı çıktım, evin kapısına yöneldim, anahtarımı çıkardım. O sırada kapı açıldı. Kapıyı kızım açmıştı.
Hoş geldin babacım.
Kızım sen daha yatmadın mı?
Neden yatmalıymışım? Seni bekliyorduk.
Beni mi bekliyordunuz? Kim var yanında, kime bıraktık biz seni kuzum?
Öf baba ya, kim olacak tabii ki annem var.
Annen mi var? Şaka yapma kızım.
İçeriden karımın sesi yetişti.
Kapının önünde ne yapıyorsunuz? Hadi gelin masa hazır, yemek yiyelim.
Hadi mi gelelim? Masa mı hazır?Yemek mi yiyelim? Ne kadar çok soru soruyorum. Dur kızım bir dakika aşağı inmem gerekiyor.
Ya Baba! Nereye gidiyorsun?
Arabada bir şey unuttum… galiba…
Asansöre koştum ve hemen zemin kata iniverdim. Karım bıraktığım yerde baygın ve yaralı bir halde yatıyordu. Yerde dolaşan kan birikintileri vardı ve ayakkabıma da kan bulaşmıştı.Bastığım her yerde kırmızı ayakkabı izlerimi bırakıyordum.
Kafa karışıklığına tam teslimiyet içinde iken 2. Asansörün kapısı açıldı. İçerisinden takım elbiseli orta yaşlarında bir adam ve siyah mini etekli dantelli çoraplı bir kadın inivermişti. Beni ve yerde yatan karımı görünce durdular. Kadın adama döndü ve dedi ki;
Ay şekerim ayakkabıma kan sıçradı, ıslak mendille sileceğim ama eğilemem, ne yapacağım ben şimdi?
Dur bebeğim buluruz bir çözümünü, ben de eğilemem biliyorsun. Hem şimdi kan bana da bulaşmasın.
Aaa beyefendi şuraya bir eğilir misiniz lütfen? Sırtınıza ayağımı koyup ayakkabımı silmem gerekiyor.
Bir anda kendimi kadının hemen önünde yere dizlerimin ve ellerimin üzerine çökmüş bulmuştum. Kafamı yerden yukarı kaldırdıkça kadının bacaklarını görüyordum ve iyice yukarı kaldırdığımda siyah külotunun bacak arasına gelen kısmında bir kıvrılma olduğunu gördüm. Gayri ihtiyari elimi uzattım ve külotu düzeltiverdim ve yere küçük bir cihaz düşüverdi. Cihazı gören adamın gözleri en kocamanından açıldı ve hemen elini beline atıp silahını çıkardı.
Bu ne bu!? Bir dinleme cihazı değil mi bu? Bana tuzak mı kuruyorsun sen?
Ya aşkım sakin ol, olur mu öyle şey. Bu bizim çocuğumuzdu! Bu adam çocuğumuzu düşürdü!
Kadın hüngür zırıl ağlamaya başladı. Adam ise sinirlenmiş ve silahını bana doğrultmuştu. Ben ise gözlerimi adamın silahına dikmiş inceliyordum. Yarı otomatik 9 mm’lik Sig Sauer P232 olduğuna kanaat getirdim. Oysaki silahlar hakkında ne bir bilgim ne de bir ilgim vardı. Kendi kendime “güzel silahmış ha, ben de edinsem mi acaba bir tane” diye düşünürken, Adam yerdeki cihaza ya da kadının iddiasına göre çocuğa bir el ateş ediverdi aniden. Merminin sıyırarak sektirdiği cihaz kafama çarpmıştı. Daha da doğrusu o kadar şiddetli bir şekilde çarpmıştı ki, kafatasımı delip içine girmişti. Beynim 7.9 şiddetinde bir deprem geçirmiş gibi sarsılmıştı ve ben de tamamıyla yere yığılmıştım.
Yattığım yerde hızlı hızlı nefes alıyordum ve gözlerimi tavana dikmiştim. Çarpma anında kafatasımdan püsküren kanlar leke yapmışlardı tavanda. Kan lekelerinin tam ortalarında ise yerden seken mermi vardı, tavana saplanmış.
Post Modern bir sahipsizlik duygusuyla ölüme doğru ilerlediğimin farkındaydım. Işığı görmeyi, meleklerin ruhumu almasını bekliyordum. Hayatımda ilk defa olmayacaksa da uzun süreden sonra yeniden melek görecektim, bu da beni heyecanlandırıyordu. Kendimi ölüm semptomlarıyla donatılmış sempatik tıngıltılar arasında bulmuştum. Dalgalı saçlarımda bulunan beyazlar, karanlığın içerisindeki gece lambaları gibi ıssız sokakların tek şövalyesi babında yaşam ile ölümün en orta noktasının savurganlığını simgelerken, ben tavandaki lekelerin her zaman kiri temsil etmeyeceğini keşfetmenin gururuyla ölüme doğru gülümsüyordum.
Birden her taraf karardı. “Ahanda sıçtık!” diye düşündüm. Işığı görmeyecektiysem kötü bir yere alacaklardı beni herhalde.
“Ne gerek vardı kadının donunu düzeltmeye, hep iyi niyetimden geldi başıma ne geldiyse.” deyiverdim kendi kendime.
Karanlıkta tavanda kırmızı gözler göründüler.
“Melekmiş! Sana mı gelecekti melekler salak herif! Zebaniler geldi işte!” dedikten sonra yutkunuverdim.
Başımdaki adamın hareketiyle ışıklar açılıverdi. Tavandaki kırmızı gözlerin tavşanlara ait olduğunu görünce rahatladım.
Tavanda, kırmızı gözlü, beyaz ve tek kulaklı tavşanlar dolaşıyordu. Tavşanlardan biri mermiyi dişleriyle çekiverdi ve mermi olduğu yerden fırladı. Fırlayan mermi Adamın kafasına denk gelmişti ve ölüm fermanı olmuştu.
Kadın hemen yanıma geldi.
Merak etme sana bir şey olmayacak. İyi olacaksın. Şu anda beynine yerleşen şeyin ne olduğunu bilsen eminim tüm bu yaşadıklarına şükrederdin ama sana ne olduğunu anlatamam. Zamanla öğrenip çözeceksin. Ama şimdi kafandaki yarayı iyileştirme vakti.
Dedikten sonra bir kediye dönüştü ve kafamdaki yarayı yalamaya başladı. Yaklaşık 9 dakika yaladıktan sonra usulca binadan çıktı ve uzaklaştı.
Ben kendimi daha iyi hissediyordum. Kafamda herhangi bir yara kalmamıştı ama saçkıran misali o bölge de artık saçım yoktu. Yerde ölü yatan adama baktım, kim olduğunu anlamak için ceplerini karıştırdım ama hiçbir şey bulamıyordum.
Biraz sonrasında apartmanı temizleyen görevli geldi.
Beyim bu çöp mü?
Ne çöp mü? Ha evet evet çöp ya bu, çöp çöp.
He tamam biz onu alalım. Buralarda pek kirlenmiş, belli ki yine binaya kedisiydi tavşanıydı girmiş belli. Şu kapıyı açık bırakıyorlar onlarda her yeri berbat ediyor.
Aaa öyle mi, e bir yazı asalım “ Lütfen kapıyı açık bırakmayın “ diye.
Valla iyi olur. Abi şurada yatan yenge mi?
Ya evet, biraz fenalaştı da.
Neyse biz bu çöpü alalım da gidelim. Size daha fazla rahatsızlık vermeyelim.
Vermeyin tabii, ne demek rahatsızlık. Yok yani şey, neyse kolay gelsin işte.
Adamı çöp diye aldılar ve gittiler, ben ise yerde yatan karımın yanına gittim. Bir de ne göreyim, yerde yatan benim karım değil başkasıymış.
Hanımefendi, hanımefendi iyi misiniz? Yaralısınız galiba.
Benimkisi aşk yarası be adam, ne anlarsın sen yaradan?
O zaman ben size yardım çağırayım.
Çağırma, sakın çağırma. sen sadece şu donumu düzeltsene, canımı acıtıyor.
Ehe, yok efendim ben o işleri bıraktım.
Nereye bıraktın lan? Sanki bilmiyoruz.
Ne biliyorsun ya, ne biliyorsun? Yok öyle bişey. Hem ben çok geç kaldım. Acaba siz kedi olabiliyor musunuz?
Olurum ne var bunda?
Hah işte o zaman kedi olun ve çekin gidin lütfen.
Tamam, ulan tamam pis herif.
Dedikten sonra turkuaz renkli bir kediye dönüştü ve gitti. Ben ise hemen asansöre koyuldum.
Evin kapısında tam anahtarımı çıkarmıştım ki, kapıyı Oğuz Atay açtı. Tek kaşımı kaldırarak gözlerinin içine baktım ve ayakkabılarımı çıkarıp girdim içeri. Ben girerken o da ayakkabılarını giydi, dışarı çıktı ve bir sigara yaktı.
Arkasını döndü, asansöre doğru yürümeye başladı. Yürürken sesli bir şekilde bana konuşuyordu;
“Unutulacaklardır.
Bir gün bütün değer yargıları değişecek
ve
yargılananlar yargıç,
eziyet edenler de suçlu sandalyesine oturacaklardır
ve onlar o kadar utanacaklar,
o kadar utanacaklardır ki
utançlarının ve suçlarının ağırlığı yüzünden
ayağa kalkamayacaklardır.”
Kapının önünde duran siyah yumurta topuk bir ayakkabıyı elime aldığım gibi kafasına fırlattım.
Ne biçim konuşuyorsun, ne biçim konuşuyorsun? Manyak! Git buradan!
diye bağırdım.
Kapıyı kapadım içeri girdim soluk soluğa. Karım "kiminle konuşuyordun kapıda?" diye sordu.
Hiiiç, Selimdi galiba...
Hangi Selim?
Tutunamayanlardan Selim.
O aileyi hiç duymadım, ben niye tanımıyorum?
Tanırsın ya tanımaz olur musun hiç. Çok ama çook büyük bir ailedir o.
E gelseydi içeri davet etseydin madem.
Gelemez.
Nedenmiş o?
İntihar etti?
Nasıl!
Yumurta topuk bir ayakkabıyla.
Allah rahmet eylesin.
Eylesin.
Amin.
Story Copyright : Zihnimin Abuk Kuşu - OTahirOZGN
This post has received a 0.24 % upvote from @drotto thanks to: @tahirozgen.
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit
You got a 27.78% upvote from @automation courtesy of @tahirozgen! This is a service sponsored by @yehey. Please consider voting @yehey for Witnes. Use this short URL link https://on.king.net/witness simply click and vote, this will redirect to Steem Connect for secure connection.
Interested to earn daily? Delegate Steem Power to receive 90% payout rewards. Use this link https://on.king.net/automation to delegate SP to @Automation.
If you need an extra upvote, join us at https://SteemChat.com discord server.
Have a lovely day.
@Automation - Keep Steeming for a better future.
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit
This post has received a 2.34% upvote from thanks to: @tahirozgen.
For more information, click here!!!!
If you use our Robot before your post has 1 day and get an Upvote greater than 1%, you will automatically receive Upvotes between 1% and 10% as a bonus from our other robots.
Help support @minnowhelper and the bot tracker by voting for @yabapmatt for Steem witness! To vote, click the button below or go to https://steemit.com/~witnesses and find @yabapmatt in the list and click the upvote icon. Thank you.
Voting for @yabapmatt
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit
Congratulations! This post has been upvoted from the communal account, @minnowsupport, by tahirozgen from the Minnow Support Project. It's a witness project run by aggroed, ausbitbank, teamsteem, theprophet0, someguy123, neoxian, followbtcnews, and netuoso. The goal is to help Steemit grow by supporting Minnows. Please find us at the Peace, Abundance, and Liberty Network (PALnet) Discord Channel. It's a completely public and open space to all members of the Steemit community who voluntarily choose to be there.
If you would like to delegate to the Minnow Support Project you can do so by clicking on the following links: 50SP, 100SP, 250SP, 500SP, 1000SP, 5000SP.
Be sure to leave at least 50SP undelegated on your account.
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit
Beutifull Moment
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit
Released on: May 14th
As a friendly reminder, the current upvote fee is $0.12 SBD ($0.121 for incognito). Current 300%+ upvote is now $0.36+ SBD.
Join our 10 SP Challenge!!!
That being said...
Investors who delegate SP to @thundercurator are entitled to 75% of @thundercurator income after curation. Get on-board early and grow with us!
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit