Ertesi gün çok yoğundum. O kadar yoğundum ki yaptırmadığım tahlil, çektirmediğim film kalmamıştı.
Kendimi bu hastaneye hibe edilmiş bir kobay olarak görüyordum. Benden ne istenirse onu yapan, soru sormama adeta yasak getirilmiş, bu yasağı çiğneme cüreti göstermiş olsam bile geri bildirim alamayan, kan dolaşımına ve ete bütünmüş beden sahip bir robot gibiydim.
Biliyorum, tüm bu yaptırdıklarım benim sağlığım içindi. Ya da en azından vücudumda nelerin olup bittiğini doktorumun öğrenmesi gerekiyordu. Ama ben bu oyundan çok sıkılmıştım. Üstelik fazlasıyla da yorulmuştum.
Aslında bahanelere sığınmamak gerekirse ve kendime bile gerçekleri itiraf edebilirsem, cevap tam olarak Ali’yi özlediğim olurdu. Hiç olmazsa, tüm bu koşuşturmaya ayak uydurmak yerine ona yazmayı dilerdim.
Dileğim gerçekleşmiş olacak ki bana eşlik eden hemşire odama geçip dinlenmem gerektiğini söylemişti. Şimdi yola koyulup, odamda dinlenmenin keyfini çıkarmalıydım. Biraz dinlendikten sonra da gece için biraz araştırma yapmalıydım.
Bir satır hüzün ve bir sütun aşk bağlamışım isyanlarıma gidiyorum.
Bir de hançer saplanmış yüreğimin tam orta yerine.
Kederim acıyla boğuşurken ben sadece susuyorum.
Hüznüm körüklenircesine boğazlanıyorum hayallerimle,
Sadece bir yudum alışkanlık alabiliyorum.
Ah! Bir de bir lokma direniş…
Her seferinde demleniyorum aşklarıma.
Alışkanlıklarıma düğümlendiriliyorum.
Kadere boyun eğdiriliyorum.
Bir yakarışa sürgün edilip
İnfazıma küsüyorum.
Şu darağacıma bir iskemle de benden hayat!
Ve gidiyorum.
Tabii ki gitmiyorum ben Ali! Seni bırakıp nerelere gidebilirim, nasıl yapabilir ki? Gideceksek, aşkın ne anlamı var ki? Eğer bir gün birbirimizi bırakacaksak çektiğimiz bu acıların, köz gibi sol yanıma yapışmış özlemin, ne gibi bir anlamı kalır, söyler misin Ali?
Sahi söyler misin Ali? Benim seni sevdiğim gibi sen de beni seviyor musun? Her gece odamın penceresine oturup, seni ağlayarak özlediğim gibi özlüyor musun beni? Gözyaşımın her damlasında nasıl bir özlemin yattığını biliyor musun?
Ah be Ali! Seni o kadar çok seviyorum ki tüm bu sorularımın cevabını evet olarak bekliyorum. Senin de beni, tıpkı seni sevdiğim gibi, sevebilmeni diliyorum.
Bil bakalım bugün ne yaptım? Evet, Ali bugün senin için, aslından tam olarak bizim için, yediyi araştırdım. Araştırırken senin bana anlattıklarının tümüne ulaştım. Hatta anlatmadığın o kadar şey varmış ki…
Araştırıp okumak yerine, dublajlı sesinden dinlemek isterdim yediden geriye kalanları.
Bana en son Ezoterizmin ne olduğunu sormuştum, hatırlıyor musun Ali? Aslında ne olduğunu bilmiyordum. Biraz araştırma yaparak ezoterizmin ne olduğunu, yedi ile ne gibi bir ilişkisi olduğunu öğrendim. Şimdi, izin verirsen öğrendiklerimi sana aktarmak isterim.
Pekâlâ, Ezoterizm bir din veya inanç sistemi değildir. Aslında bir konudaki derin bilgilerin ve sırların ehil olmayanlardan gizlenerek, bir üstat tarafından sadece ehil olanlara inisiyasyon yoluyla öğretilmesine Ezoterizm deniyor.
Ezoterizme göre ezoterik bilgiler, yani hakikatler ve sırlar, herkese açıklanmamalı, ancak belli eğitimlerden geçip o bilgileri almaya hak kazanmış, layık olmuş kişilere belirli bir zaman içerisinde derece derece açıklanmalıdır.
Kimseye, değerini ve anlamını anlayamayacağı böyle bilgilerin verilmemesi gerektiği gibi kimseye kaldıramayacağı, taşıyamayacağı bilgi de verilmemelidir. Çünkü taşıyamayacağı bilgi, kişiye bir yarar vermeyeceği gibi zararlı da olabilir.
Ezoterizmde bilgiler, belirli semboller ve alegoriler vasıtasıyla aktarılır. Yüksek bilgiler insanlara anlayış düzeylerine göre ve anlayış düzeylerinin ilerlemesine göre derece derece açılan bir sembolizme bürünmüş şekilde verilir. Bu durum kutsal metinlerde de geçerlidir.
Ezoterizm, yanlışlıkla Mistisizm ile karıştırılarak dinsel alana sokulmaktadır. Fakat Ezoterizm, Renê Guênon’un belirttiği gibi ne bir dindir, ne de bir dinin iç kısmıdır.
Guênon’a göre buna karşı gösterilecek tek istisna, yalnızca, temel dayanak noktalarını İslamiyet’ten almış olmakla birlikte, Mistisizmle karıştırılmaması gereken İslami Ezoterizm’dir.
İslami Ezoterizm’de “Bâtıni” terimi kullanılır. Yahudi Ezoterizm’de “Kabbala” denir. Ancak Kabbala, inisiyasyon içermediği için ezoterik değildir. Budizm dininin ezoterik yorumuna ise Vajrayana denir. Bunun dışında Hıristiyanlıkta da tarihte ezoterik yorumlar görülmüştür. Bunların arasında Behmenizm, Katharizm gibi mezhepler zikredilebilir.
Şimdi gelelim yedi sayısının Ezoterizm ile olan ilişkisine.
Yedi sayısı, Yüce Tesir’in üç âlem olarak yayılmasını ya da üç âlemde yayılmasını esas alan tradisyonel sistemlere göre bu tesirin, öte âlem, süptil âlem, seyyal âlem, esiri âlem, spatyom gibi çeşitli adlarla belirtilen aracı âlemdeki semboldür.
Söz konusu tradisyonel sistemlere göre Yüce Tesir’in tezahür etmemiş âlemdeki sembolü üç, aracı âlemdeki sembolü yedi, tezahür etmiş âlemdeki sayısı ise on ikidir.
Yani sembolün tradisyonlardaki ezoterik açılımları şunlardır; yedi, ruhsal tekamülün, doğadaki ve evrendeki gelişimin sembolüdür.
Bazı tradisyonlarda, bazen dünya gezegeninin öte âlem, süptil âlem, seyyal âlem, esiri âlem gibi çeşitli adlarla belirtilen aracı âlemini bir titreşimler hiyerarşisi tarzında belirtmek ve bu titreşim alanlarıyla ilgili bilgileri açıklamak adına kullanılmıştır.
Bahsettiğimiz aracı âlem, maddenin farklı düzeylerde titreşen enerjetik alanlarını barındırmaktadır. Bu âlemde dünyanın fiziksel ortamından başlayarak giderek yoğunlukları azalmakta olan esiri maddelerinin, yani maddenin titreşim düzeyi giderek yükselen hallerinin sıralanması, farklı tesir ortamlarının bir tür kademeleşmesi mevcuttur.
Söz konusu olaylara esiri derecelenme, olayların geçtiği ortamlara da yedi plan ya da yedi süptil plan denir.
İşte sana yedi ile ilgili anlatacaklarım bu kadar. Aslında araştırmam gereken konular, edineceğim bilgiler ve sana anlatmam gerekenler o kadar çok ki düşününce, işin içinden nasıl çıkacağımı bilemiyorum.
Sanırım tüm bunları düşünerek, hayal ederek, hatırlamaya çalışarak ve aynı anda sana yazarak oldukça yoruldum. Ve tüm bu yorgunluğumla, sahip olduğum tüm duygularımla seni seviyorum Ali.
Ezgi