Hasan Öğretmen - 01 Eylül 1967

in tr •  5 years ago 


Kaynak - İki Dil Bir Bavul Filminden ekran görüntüsü

1 Eylül 1967
Çarşamba

İlköğretmen okulundan mezun olalı altı aydan fazlaca bir zaman oldu. Hep hayalini kurduğum öğretmenlik mesleğini icra etmek için bu gün anamı, babamı, evimi ve memleketimi bırakıp düştüm yollara. Uzunca bir yolculuk oldu benim için. Yorucu ama bir o kadarda mutluluk verici. Evimden hiç bu kadar uzak olmamıştım. Trende seyahat ederken raylardan gelen her tıkırtıda evden uzaklaşmanın verdiği o yalnızlık hissi bir kat daha artı içimde. Daha yola çıkmadan özledim geride kalan her şeyi. Ama önümdeki yol da bir ayrı heyecanlandırıyordu beni.

Ankara’da garda indim trenden. Görev yapacağım okul Kazan ilçesine bağlı bir köydü. Köyün adı İymir. Bırakın köyü bir kenara, Ankara hakkında bile hiç bir şey bilmiyorum neredeyse. Ama sora sora Bağdat bulunur derler ya. Düştüm yollara. Garın hemen karşısındaki büyük bahçeye doğru yürüdüm. Duvar dibinde ağaç gölgesine çökmüş, öğle sıcağından korunmaya çalışan bir adam vardı. Elinde bir kasket yüzüne doğru sallıyor, kendini serinletmeye çalışıyordu. Ona sordum Kazan’a nasıl giderim diye. Ayağa kalktı hemen. “Bentderesi’ne gidecen” dedi kaptı elimden valizimi. Maşallah ne yardım sever birine rast geldik diye düşündüm. Bentderesi denilen yere geldiğimizde bu yardım sever insan para istedi benden. Meğer gar önünde beklerler, Ankara’ya yabancı olanlara para karşılığı yardım ederlermiş.

Olsun. Ne olursa olsun bana yardımcı oldu. Biraz dolandım Bentdersin’de. Yüksekçe bir tepede duran kale burçlarının altına kurulmuş küçük bir yerleşim yeriydi. Yıkık dökük evleri vardı. Kale ihtişamlı görünüyordu, yorgunluğu belli etmemeye çalışarak.

“Başkente bak” dedim kendi kendime.
“Ne kadar bakımsız ve kötü görünüyor. Bizim köy bile daha iyidir.”

Sohbet ettim orada birkaç insanla. Yeni insanları tanımak onların hikâyelerine dâhil olmak güzeldi. Ama asıl görevim Kazan’a gidebilmekti. Bentderesi’nde akan dereyi ıslah etmek için çalışmalar vardı. Büyük bir inşaat şantiyesi. Yol üstünde konuştuğum Yozgatlı Ahmet bu inşaatta çalışmaya gelmiş Ankara’ya.

“Kazan’a gitmenin en kolay yolu kum kamyonlarına binmek” dedi.

Şaşırdım önce sonra anladım ki o mevkiye doğru araba, otobüs bulmak çok zormuş. Sağ olsun çok yardımcı oldu bana. İnşaata kum taşıyan kamyonlardan birinin şoförü ile konuştu ve beni götürmesi için ikna etti. Kamyon yükünü boşaltınca yeni yük almak için Kazan yakınlarında bulunan bir kum ocağına gidecekmiş. Her neyse, öyle yada böyle bir şekilde düştük yola. Çok zaman kaybettim ama yine de okulların açılmasına daha zaman vardı. Yol boyunca sohbet ettik şoför Erhan’la. Erhan benim yaşlarımda bir adam ama çökmüş, kurumuş kalmış derler ya. Hayatın üzerinde bıraktığı yük bükmüş omuzlarını. Yürürken kambur yürüyor. Güneş altında karaya dönmüş ten rengi, ağzından hiç düşürmediği bir sigarası var. Sigarası yansa da ağzında, yanmasa da. Üzerine gömlek giymiş ama önü hep açık. Sohbet etmeyi pek seviyor benim gibi. Sormadan anlattı her şeyini. Tarla tapan ne varsa satıp gelmiş Ankara’ya.

“Büyük şehir ekmek bulmak kolay.” demişler.

İyi kötü bir kamyon almış kendine. Onunla kum taşırıyormuş hep.

“Bitmez ağam bu şehrin inşaatı. Daha çok ekmek yeriz” dedi.
“İnşallah dedim, inşallah. Koca şehir, bir seni mi doyuramayacak Erhan?”

Kum ocağına iyice yaklaşınca beni yol üzerinde indirdi Erhan. Kazan’a çok bir şey kalmamıştı zaten. İyice tembihledi beni.

“Yolda araba, traktör ne bulursan el et. Yürümeye kalkama” dedi.

Sonra ana yoldan ayrıldı, sürdü arabasını pancar tarlalarının arasından kum ocağına doğru. Dediğini yaptım tabi. Şehir her ne kadar yakın deseler de yürümek istemedim. Çoktan ikindi vakti olmuştu bile. Yürümeye kalksam köye varamazdım bu gün. Bende Erhan’ın sözünü dinledim ve yoldan geçen başka bir kamyona el ettim. Bulunduğum yerden Kazan’a varmak beş dakika bile sürmedi. Yeni yol arkadaşımla sohbet bile edemedik desem yeridir. Bir necisin ne işin var burada? diye sordu. Öğretmenim dedim. Yüzü güldü. Sevindi. Buralı mısın? dedim. Yok dedi. Zaten soruların cevabı gelmeden yol bitti.

Kazan beklediğimden daha büyük bir ilçeydi aslında. Köy gibi bir yer beklerken ben Koca bir şehir gibi karşıladı beni. Etrafımı iyice süzdüm. Derin derin baktım yoluna, taşına, evine, ağacına.

“Ben sevdim seni Kazan.” dedim.
“Bakalım sen beni sevecek misin?”

Çoğu bitti azı kaldı diye düşündüm hemen. Artık yapmam gereken tek şey İymir köyüne gitmek ve hasretle öğretmen bekleyen yavrucaklarla kucaklaşmak. Kazanın içine doğru yürüdüm. Bir kıraathane buldum kendime. Bir demli çay içtim. Yabancıyı hemen biliyorlar burada. Bildikleri için de hep tedbirli yaklaşıyorlar tabi. Farklı görünüyordum onlardan. Onlar tarlada çalışmış gelmiş yorgunluk atıyor. Benim üstümde tertemiz kıyafetler elimde bir bavul. Korkarak yaklaştı yanıma çaycı. Çekingen bir tavırla;

“Beyim gazete okur musun?” dedi.

Belli ki çok okuyan yoktu gazeteyi. Katlı yerlerin izleri bile değişmemiş. Aldım elinden “Sağ ol” dedim. Bir göz attım şöyle gazeteye. Güzel bir haber dikkatimi çekti.

“ Türk Hava Yolları jetleri Avrupa seferlerine bu gün başlıyor.”
“Güler misin? Ağlar mısın?” dedim kendi kendime. Yüzümdeki tebessümü görenler şaşırmıştır biraz. Ben Ankara’dan
Kazan’a zor geldim kardeşim. Ama jetlerimiz Avrupa’ya sefer yapıyormuş. Yüzümdeki tebessümle kapadım gazeteyi. Çayımdan son bir yudum aldım, ayağa kalktım ve sarıldım bavuluma. Çaycıya sordum. İymir köyüne nasıl giderim diye.

“Yürü beyim yürü. En kolay öyle gidersin” dedi.

Yürüyorum bey. Bak yürüyorum umuda doğru. Ülkenin geleceğine yürüyorum. Attığım her adım biraz daha değiştirecek dünyayı. Tüm bunları bilerek, hissederek yürüyorum. Öğretmenim ben. Hasan öğretmen. Umutla yolumu gözleyen yavrucaklara yürüyorum.

Authors get paid when people like you upvote their post.
If you enjoyed what you read here, create your account today and start earning FREE STEEM!
Sort Order:  

You got a 20.78% upvote from @minnowvotes courtesy of @yusufyusuf!