FRANS DE WAAL
Frans Bernardus Maria "Frans" de Waal (d. 29.10.1948, s'Hertogenbosch); Hollandalı-Amerikalı etolog ve primatolog. Emory Üniversitesi psikoloji bölümünde primat davranışları konusunda Charles Howard Candler Profesörü'dür. Emory Üniversitesi Yerkes Ulusal Primat Araştırmaları Merkezi'ndeki (YNPRC) Living Links Merkezi'nin kurucusu ve yöneticisidir. İçimizdeki Maymun, Bonobo ve Ateist 'in de aralarında bulunduğu birçok popüler bilim kitabının yazarıdır. ABD Ulusal Bilimler Akademisi (2004) ve Hollanda Kraliyet Bilimler Akademisi (1993) üyesidir.
1. Biyoloji, Sol ve Sağ
İktisadın babası Adam Smith, kişinin kendi çıkar arayışının '' aynı duyguları paylaşma '' ile güçlendirilmesi gerektiğini düşünmekteydi. Bu düşüncesini, daha sonra kaleme alacağı Ulusların Zenginliği (The Wealth of Nations) kitabı kadar ünlü olmayan Ahlaki Duygular Teorisi (The Theory of Moral Sentiments) adlı kitabında dile getirmiştir.
'' İnsanın ne kadar bencil olduğu düşünülse de, onun doğasında, başkalarının talihi ile yakından ilgilenmek vardır. İnsanların mutlu olmalarını görme zevkinin dışında başka hiçbir şey elde etmeyeceği, onların mutluluğunu kendisi için bir gerekliliğe dönüştürmek gibi bazı ilkeler açık bir şekilde onda bulunmaktadır''
2005 yılında ABD'de meydana gelen Katrina Kasırgası'ndan sonra afet bölgesinden kaçacak imkanı bulamayan insanlar orada kaderlerine terk edilmiş. Hatta suyun üstünde yüzen cansız bedenler timsahlar tarafından yenilmekteydi. Felaketin ardından toplumda yaşananlarla ilğili derin bir utanç duygusu da oluştu ve beklenmedik derecede büyük bir yardım kampanyası başlatıldı. Duygudaşlık kaybolmamış, yalnızca gelmekte biraz geç kalmıştı. Adam Smith'in ortaya attığı görünmez el kuramı Maalesef felaketzedelere yardım edememiş ve görülebilen eller devreye girmişti.
Evrimsel Mizaç
Serbest rekabet yanlıları sıklıkla ''evrim''e atıfta bulunurlar. ''E'' harfinin kullanılması bile, 1987 yılında çekilmiş olan ve kural tanımaz şirket avcısı Gordon Gekko rolunde Michael Douglas'ın oynadığı Wall Street filmindeki ''açgözlülük nutkuna'' dönüştürülmüş durumdadır.
Bayanlar ve baylar, asıl nokta ''açgözlülüğün'' iyi olmasıdır. Açgözlülük doğrudur. Aç gözlülük işe yarar. Aç gözlülük, örtülü olanı açık eder ve evrimsel mizacın ortaya çıkarır.
Frans de Waal ise buna karşı çıkar. İnsan evrimsel süreç göz önüne alınırsa bencil olarak doğmaz. Maymunlar üzerinde yaptığı gözlemlerde bu düşüncesini destekler. Örneğin iki maymuna bir görev için bir birinden farklı iki ödül verilirse, küçük ödülü alan maymun hoşnutsuz olur ve bunu hareketleriyle belli eder. Bu adalet duygusunun maymunlarda olduğununda bir göstergesidir. Ayrıca başka bir gözlemde şu şekildedir. Şempanzelere yemeleri içib karpuz verildiğinde çoğu ilk alan olmak için harekete geçer ve ve ilk o besine sahip olanlara diğerleri müdahale etmez çoğunlukla. Yiyeceği ellerinde bulunduranlardan şempanzelerden, diğer şempanzeler ellerini açarak ve ses çıkartarak yiyecek isterler. Ki bu işaret insanların bir şey isterken kullandıkları evrensel bir yoldur. Diğer maymunla eğer istediklerini alamazlarsa adeta bir çılğına dönmüşçesine bağırarak etraflarında dönerler. Ve genellikle yirmi dakika içinde gruptaki bütün şempanzeler değişen miktarlarda yiyeceğe sahip olurlar. Böylesi barışcıl sahnelerin yanında, iyi bir yer edinebilmek için itiş kakışların olmadığı da görülür.
Şımartılmış Çocuk
Aklın yüceltildiği, duyguların ise kirli ve dokunaklı olarak alğılandığı bir çağda yaşıyoruz. Yanlış duyguların denetim altına alınması oldukça güçtür ve bizi insan yapan şey kendimize hakim olmak değilse nedir? Tıpkı hayatın baştan çıkarıcılığına karşı direnen keşişlee r gibi, modern filozoflar da insan duygularına oldukça mesafeli yaklaşmışlar ve bunun yerine mantık kla odaklanmışlardır. Ne var ki, tıpkı hiç bir keşişin güzel kızları ve lezzetli yiyecekleri hayal etmekten kaçınamayacağı gibi, hiçbir filozof da temel ihtiyaçların, arzuların ve ne yazık ki filozoflara rağmen insanın doğasını oluşturan türlere özgü o sağlantıların çemberinden çıkamaz. Yani ''saf akıl'', yalnızca bir kurgudan ibarettir.
Bedenlerimiz ve zihinlerimiz sosyal bir hayat içinde anlam kazanırlar ve onun yokluğunda ise umutsuzca çöküntüye uğrarlar. İşte bu yüzden, ölüm cezasından sonra bir insana verilecek en büyük ceza onu tek başına bir yere kapatmaktır.
1858 yılında sahibi ölen ''Greyfairs Bobby'' adında bir köpek ölen sahibinin mezarının başından ayrılmayı kabul etmemiş ve 14 yıl boyunca mezarın başında bekçilik yapmış. Ve ölünce de sahibinin yakınına bir yere gömülmüş. Mezar taşının üzerinde ise ''Bağlılığa ve adanmışlığı bizlere ders olsun'' yazar.
Bizler anne bakımına muhtaç memeli hayvanlarız. Ve bağlanma bizim için hayatidir. En hayati bağ ise anne ve çocuk arasında kurulan bağdır. Bu bağ, diğer bütün bağlanmalara zemin oluşturmuştur. Aşık olanlar en leziz lokmayı sanki bir bebeğe yediriyormuşcasına garip sesler çıkartarak sevgilisine yedirdiğine tanık oluruz.
Maço Köken Mitleri
Atalarımızın besin zinciri içerisinde primatların en üst sıralarında bulunuyordu, ancak kesinlikle en üstte değildiler. Her zaman arkalarını kollamak zorundaydılar. İşte bu, atalarımızın geniş ovaları kontrolleri altında tutuyorlardı şeklindeki insan doğasına yönelik ilk yanlış miti gözler önüne sermektedir. Türümüz iki ayağı üstünde durduğunda sadece 122 cm bıyundaydı. O dönemde ayı büyüklüğündeki çakallar ve şimdiki aslanların iki katı büyüklüğündeki keskin dişli kesilerin korkusuyla yaşamış olmalılar.
Güvenlik arayışı sosyal hayatın ilk ve en başta gelen sebebidir. Bu noktadan yola çıkarak yanlış olan ikinci köken mitine ulaşabiliriz. İnsan toplulukları, özerk insanlar tarafından gönüllü bir şekilde oluşturulurlar. Buradaki yanılsama, atalarımızın kendilerinden başka hiç kimseye ihtiyaç duymadıkları yönündeki düşüncedir. Genellikle bir başlarına yaşadıkları hayal edilir. Onların tek sorunu aşırı derecede rekabetçi olduklarından, çatışmaların ortaya çıkardığı sonuçların dayanılmaz boyutlara ulaşmasıdır. Akıllı hayvanlar olarak, bazı özgürlüklerinden vaz geçmişler ve toplum hayatına dönmüşlerdir. Ve toplumsal bir sözleşme çerçevesinde bu durumun ortaya çıktığı düşünülür. Bu bir nebze doğru olsa da olaya sadece bu açıdan bakmak yanlıştır. Pek çok memelide görüldüğü gibi, her bir insan hayatı döngüsü bizim diğerlerine bağımlı olduğumuz, diğerlerinin de bize bağımlı olduğu evrelerden oluşur. Hayatta kalmak için başka bireylerin varlığına bel bağlamak zorunda olduğumuzu unutmamamız gerekir.
Sürü iç güdüsüne sahip olmayan hayvanların sayısı oldukça azdır. Ve memeli hayvanların hemen hemen hepsi sürü psikolojisi iç güdüsüne sahiptir. Mesela antiloplar av olmamak için sürü halinde, iş birliği içinde hareket ederler. Bizler de, akıl almaz ölçüde grup davranışları sergileyen hayvanlarız. Siyasi liderlerin sürü psikolojisi üzerinde uzmanlaşmalarından bu yana, tarih politikacılar tarafından kitleler halinde çılgınca maceralara sürüklenen insan topluluklarının örnekleriyle doludur. Kitleleri istedikleri gibi yönlendirmek için liderlerin yapması gereken hiç de zor değildir: Bir dış tehdit unsuru bul, toplum içinde korkuyu körükle: işte insanlara özgü korku iç güdüsünün eğemenliği!
Üçüncü yanlış mit ise türümüz ortaya çıktığı andan itibaren savaşmaya başladığına dair düşünce. Savaş, pek çok tarafın ve değişkenin sıkı bir hiyerarşik yapı içerisindeki durumunun sonucu olarak, bütünüyle saldırganlık sebebi ile ortaya çıkmaz. Savaşa katılan insanların büyük bir kısmı yalnızca uymak zorunda oldukları düzen içerisinde hareket ederler. Savaşa girme kararını başkentlerdeki söz sahipleri tarafından alınır. İlerleyen bir orduya baktığınız zaman, hareketlerinde açık bir şekilde bir saldırganlık göremezsiniz çoğunlukla. Tam tersine, böyle topluluklarda gördüğümüz sürü iç güdüsü olur, çünkü o toplulukta uygun adımda, üstlerine itaat etmeye hazır binlerce insan yer alıyor.
2. Öteki Darwinizm
Amerikan toplumu rekabetçi yapısını, doğaya ve evrim teorisine atıf yaparak meşrulaştırma yoluna gitmiştir. Buradaki sorun, toplumsal amaçların doğanın amaçlarından elde edilemeyecek olmasıdır. Bu sebeple, birbirlerini kitlesel ölçekte hayvanların varlığı bizimde aynı şekilde hareket etmemiz gerektiğini anlamını taşımaz. Tıpkı diğer hayvanlar mükemmel bir uyum içinde yaşıyorlar diye bizim de böyle bir zorunluluk altında olmayacağımız gibi. Doğanın bize sunabileceği sadece bilgi ve ilhamdır, hazır reçeteler değil.
Aydınlanmış Kişisel Çıkar Düşüncesi
Erken dönemlerde varlıklı yoksulu görmezden gelmek için zaten herhangi bir haklılaştırmaya gerek duymamıştır. Damarlarında akan kan, yani asalet, onları farklı bir canlı türü haline getirmeye yetiyordu. Asiller ağır işlerde çalışanları Batı'da ince bellerini ya da Doğu'da muntazam bir şekilde uzamış tırnaklarını gösterek aşağılıyorlardı. ''Egemen olan sorumludur.'' anlayışına rağmen alt sınıfları oluşturan bu insanlara karşı en küçük bir yükümlülük taşımadıklarını biliyoruz. Kitleler açlıkla boğuşurken, zenginlerin sofraları olabildiğinde et ve şarapla kaplıydı. Ve bu durumdan en küçük bir vicdan azabı bile duymuyorlardı.Bu durum bir nebze olsun endüstri devrimiyle birlikte değişmeye başlamıştır.Yeni zenginlerin büyük bir kısmı eski eski alt sınıfa ait bireylerdi. Ve kitlelerin kötü durumlarını kolayca görmezden gelemezlerdi.
Toplumun iyiliği çalışmanın kendi kişisel çıkarlarımız için en iyisi olduğunu vurgulayan ''aydınlanmış'' kişisel çıkar gibi bir kavrama sahibiz. Zengin de, yoksul da aynı kanalizasyon şebekesini ve otobanları kullanıyor ve aynı hukuk sisteminin yaptırımlarına maruz kalıyor. Hepimiz ulusal savunma, eğitim ve sağlık hizmetlerine gereksinim duyuyoruz. Toplumların işleyişinin altında yatan mantığın, bir tür sözleşmeyi andırdığını söylemek mümkün. Toplumdan kazananların topluma katkıda bulunmalarıbeklenir.Diğer bir değişle, toplumdan belli şeyleri istemeye hakkı olanlar, topluma katkıda bulunanlardır. Bizler bu sözleşmeye, toplum içinde yetişerek kendiliğimizden taraf olur ve ihlal edilmesi durumunda sert tepki gösteririz.
Enron ve Bencil Gen
Texas merkezli bir enerji şirketi olan Enron, 2000 yılında California'da kurgusal olarak sık sık elektrik kesintileri yaparak enerjini fiyatını yukarıya çekmişti. Şirketin o zamanki CEO'su Jeff Skilling ( Şu an hapistedir), Richart Dawkins'in yazmış olduğu Gen Bencildir adlı kitabın büyük bir hayranydı. Ve kendi şirketi içerisinde çalışanlar arasında kıyasıya bir rekabeti teşfik ediyordu. Ve bu rekabet sonucunda mağlup olanları işten kovuyordu. Skilling insanların sadece iki temel dürtüye sahip olduğunu düşünüyordu anlarda ''açgözlülük'' ve ''korku'' idi. Sonuç olarak şirket içinde dehşet veren bir güvensizlik havası ve dışarıda da yasa tanımayan, acımasız bir sömürü olmuştur ve bu ortam neticesinde de Enron 2001 yılında çöküşe geçmiştir.
Başkalarına yardım etmek, kişinin kendi çıkarlarına hizmet edecek bir davranış olarak evrimleşmiş olabilir, çünkü eğer yakın akrabalara ve grup üyelerine yardımcı olunursa, onlar da bu yardımı karılıksız bırakmayacaklardır. Ancak bu, insanların ya da hayvanların diğerlerine yalnızca bencil gerekçelerle yardım ettikleri anlamını taşımaz.Bir davranışın evrimselleşmesinde gözetilen amaçlar, o davranışı sergileyen aktör tarafından dikkate alınmak zorunda değildir. Davranışı sergileyen aktör, mevcut bir eğilimi sürdürüp çoğu zaman kişisel olarak hiçbir şey elde etmeyeceği bir davranış sergiliyor olabilir.
3. Konuşan Bedenler
Fizoflar, insanlığın en önemli başarılarından biri olan mizah anlayışının neden kaba bir şekilde dışa vurulmasından vazgeçilmediği sorunu hakkında sonuçsuz kalan sayısız düşünce geliştirmişlerdir. Maymunlar üzerinde yapılan gözlemlerde, gülme eyleminin genellikle şaşırtıcı ya da uygunsuz bir duruma karşı tepki olarak gerçekleştirildiği görülmüştür.
Çok sayıda insanın aynı anda kahkahaya boğulması, onların birlik ve dayanışma içinde bulunduklarını göstermesi bakımından da önemlidir.
Karşılıklı Benzeşim Sorunu
Ayrı adalarda yaşayan ''Robinson Crouse''lar olmak yerine, bedensel ve duygusal açıdan bir birimize bütünüyle bağlı olarak yaşarız. Bireysel bağımsızlık ve özgürlük geleneği olan Batı için böyle bir şey söylemek tuhaf kaçabilir. Ancak Homo Sapiens, hemcinsleri tarafından bir duygusal yöne ya da diğerine kolayca yönlendirilebilirler.
Empati (duygudaşlık) ve sempatinin (anlayışın) başladığı nokta tam olarak burasıdır; yoksa hayal gücümüzün derinlikleri ya da bir başkasının yerinde biz olsaydık nasıl hissedebileceğimizi bilinçli bir şekilde kurguladığımız düşünce yeteneğimiz değildir.
Bedenlerin eş zamanlı uyumu, düşünülenden daha basit bir şekilde başlar. Diğerleri koşarken koşmak, diğerleri gülerken gülmek, diğerleri ağlarken ağlamak ya da diğerleri esnerken esnemek gibi. Pek çoğumuz esnemekten bahsedildiği anda bile esneme seviyesine inanılmaz bir hızda ulaşırız, belki tıpkı şu an da yaptığımız gibi.
Taklit Etme Sanatı
Özdeşleşme içimizde taşıdığımız öyle bir kanca ki , bizii sımsıkı yakalar ve yakın olduğumuz kişinin mevcut durumuna, duygularına ve davranışlarına uyum sağlayacak hale getirir. Uyum sağladığımız kişiler bizim için rol modelleri olurlar: Onlarla empati kurar ve ne yapıyorlarsa benzerini yapmaya çalışırız. Bu nedenle, çocuklar kendileriyle aynı cinsteki ebeveynleri gibi yürümeye ya da telefonu kaldırdıklarında onların ses tonunu taklit etmeye çalışırlar.
İnsana benzeyen kuyruksuz maymunlarda da olağan üstü bir taklit yeteneği vardır. Hayvanat bahçesinde yaşayan bir maymuna temizlikçilerin kullandıkları süpürgelerden birini verdiğimizde, süpürgeyi temizlikçinin her gün kullandığı şeklilde zeminde hareket ettirdiğini gözlemledik.
Başka bir deneyde içinde yiyecek olan bir kutuyu bir maymuna bir çubukla açmayı öğrettik, ve diğer maymunlarda bu hareketi yapmayı ona bakarak tekrarladılar. Başka bir gruba ise o gruptaki maymunlardan birine kapağı itekleyerek açmalarını gösterdik, ve o sayede kutunun içindeki yiyeceği alabildi. Diğer maymunlarda onu gözlemlerek aynı şekilde kapağı itekleyerek kututu açıp yiyeceği aldılar.
Son olarak, üst üste yığılmış tahtaların üzerine çıkıp yukarıdaki muzları almaya çalışan bir şempanzenin arkadaşı aşağıda onu izliyordur ve tahtaların üzerinde muzları almaya çalışan şempanze elini havaya kaldırdığında yerde onu izleyen şempanzenin de aynı eli havaya kaldırdığı gözlemlenmiştir. İşte bu da özdeşleşmeye farklı bir örenektir hayvanlar aleminden.
Hisseden Bir Beyin
Yukarıda bir ipin üzerinde yürüyen bir cambazı büyük bir gerilim içinde izleriz diyor Theodor Lipps, çünkü dolaylı yoldan onun bedenine girer ve böylece onun deneyimine ortak oluruz. Biz de onunla birlikte ipin üzerindeyizdir.
Bizden başkalarına uzanan özel bir köprü olduğunu ilk fark eden Lipps olmuştur. Lipps böyle bir özdeşleşmenin sahip olduğumuz öğrenme, çağrışım ya da akıl yürütme gibi yeteneklerimizin hiç biriyle karşılaştırılamayacağını söyler. Empati ''başkasının benliğine'' doğrudan erişim sunar.
Lipps, empatiyi doğuştan sahip olduğumuz bir ''içgüdü'' olarak tanımlamıştır. Empatinin evrimi hakkında herhangi bir şey söylememiş olmasına karşın, evrimsel zaman içerisinde insanoğlunun ortaya çıkışından çok daha öncelere uzanabileceği düşünülmektedir. Empati bütük olasılıkla, yavruların bakımıyla birlikte başlamıştır. Memelilerin 200 milyon yıllık evrimi boyunca, dişiler yavrularına karşı hep ilğili olmuşlardır. Yavru köpekler, aslanlar, buzzağılar ya da bebekler ne zaman üşüse, acıksa ya da tehlikede olsa, anneleri bir an önce bu gereksinimlerini karşılamaya çalışır. Bu ilğinin üzerinde inanılmaz derecede seçilim baskısı olduğunu söyleyebiliriz. Yavrularının gereksinimlerini karşılayamayan dişiler, kendi genlerinin çoğalmasını sağlayamazlar.
Empati İçin Bir Yüz Gerekir
Odaklanmamız gereken konulardan biri de empatinin nasıl oluştuğu, özellikle de beyinin dış dünya ile içeri arasındaki bağlantıyı nasıl kurduğudur. Tıpkı acı çeken birini görmenin acı devrelerini etkileştirmesi, ya da dizlerinin üzerine düşen bir çocuğun görünce gmzlerimizi kapatıp ''Ahh!'' dememiz gibi.
Tepkilerin otomatik olarak ortaya çıktığını savunanlar olduğu kadar, bu şekilde olmadığını savunanlarda mevcuttur. Tepkilerin otomatik olarak ortaya çıkmadığını savunanlar bu durumau şu şekilde açıklıyorlar: Eğer tepkiler her canlı için aynı olsaydı bu otomatik bir tepkinin oluştuğunu doğrulardı ancak sevmediğimiz, siyasi olarak aynı görüşü paylaşmadığımız ya da ırksal oalrak aynı sınıfta yer almadığımız kişilerle bu şekilde otomatik bir etkileşim yaşamama ihtimalimiz yüksektir. Empatinin olması için bir özdeşleşme şarttır onlara göre. Fareler bile kendileriyle aynı kafesta kalan fareler ile duygu paylaşımı yapabilmektedirler.
Empati kurulması için illa empati kurulacak kişinin yüzünü görmemiz gerekmez, onun bir beden hareketi (misal korkup bir şeyden kaçması) ya da sesini duymamız ( Korkuyla bağırması ya da kahkaha atması) yeterlidir.
Ayrıca empati daha kurulmaya başlamadan bastırılabilir. Misal acil serviste çalışan doktorlar eğer hastayla empati kurarlarsa bir süre sonra işlerini yapamaz hale gelirler.
4. Başkasının Yerinde Olmak
Sempati
Sempatinin tanımı iki şekilde oluşur: Bunlardan ilki, başka bir insanın hissettiklerinin en üst seviyeden farkında olunması ve ikincisi ise, o insanın içinde bulunduğu zor durumu hafifletmek için gerekenleri yapmaya yönelik bir istek duymak.
Sempati ileriye dönük etkisi bakımından empatiden ayrılır. Empati, başkası hakkında bilgi edinme süreciyle ilgilidir. Oysa sempati, başkası hakkındaki kaygılarımızı ve onun durumunu düzeltmeye yönelik isteğimizi yansıtır.
Empatinin kolayca harekete geçebileceği ancak sempatinin ise tamamen farklı kontrol mekanizmaları altında bam başka bir süreçtir. Tam olarak nasıl gerçekleştiğini bilmesek de, kendiliğinden grerçeklemeyen bir süreçtir. Bununla birlikte, bu sürecin hem insanlarda hem dediğer hayvanlarda yaygın olduğu biliniyor.
Başkasını Teselli Etmek
Rahatlatıcı beden teması, memeli biyolojimizin bir parçasıdır. Davranışın temeli, annenin çocuguna bakması, tutması ve taşımasına kadar geri götürüldüğünde, stresli koşullarda böyle bir temasa neden gereksinim duyduğumuzu ve gerçekleştirdiğimizi çok daha iyi anlarız. İnsanlar cenazelerde, sevdikleri biri hasta olduğunda ya da yaralandığında, hastane çevresinde, savaş ya da deprem anlarında ve spor karşılaşmalarındaki yenilgilerden sonra bir birine dokunur ve sarılırlar.
Sosyolog Paul Rosenblatt, rüyalarında çocuklarını kaybetme kabusu gören çiftlerle yaptığı röportajda, çiftler o anki üzüntülerini atlatabilmek için bir birlerine sarıldıklarını ve gece boyunca yatakta konuştuklarını saptamıştır.
Birini teselli etmemizin -ki benzer davranışlar köpeklerde ve maymunkarda da gözlenmektedir- arkasında yatan dürtü ne olabilir? Bazılarına göre, bunu kendimizi rahatlatmak için yapıyoruz. Ağlayan birisini görünce biz de üzülürüz, dolayısıyla onu teselli ederek kendimizi rahatlatmış oluruz. Ama bu düşünce salt bu durumu açıklamak için yeterli değildir. Bu gibi durumlarda yaşanmış olanın, duygusal geçişlilikten çok daha fazlası olduğuna emin olabiliriz. Duygusal geçişlilik rahatlama isteğini açıklayabilir, ancak ağlayan bir akranımıza doğru adeta manyetik bir güçle çekilmiş olma durumumuzu açıklamaya yetmez. Bu durumu kaygı öncesi kör çekim olarak adlandırabiliriz. Sanki doğa tarafından organizmalara bahşedilen basit bir davranış kuralını andırıyor: ''Eğer başkasının çektiği acıyı hissediyorsan, yanına git ve dokun.''
Suya Atlamak
San Diego'da bulunan Balboa Parkı'nda büyük bir havuzun kenarında herhangi bir korkuluk bulunmamaktaydı. Muhtemelen üç yaşlarında, küçük bir çocuk, kalabalığın arasında bir anda havuza atlamış. O kadar çabuk batmış ki, öylece bakmak haricibde kimse bir şey yapamamış o anda. Sadece bir su sesi duyulmuş ve çocuk birden kaybolmuş suyun içinde. Orada bulunan hiç kimse daha en küçük bir hamle bile yapmadan, annesi suya atlamış. Çok geçmeden oğlu kollarında, suyun üstüne çıkmışlar. Annesi neler olabileceğini anlamış ve en küçük bir duraksama yaşamadan giysileriyle birlikte oğlunun hemen arkasından suya atlamıştır.Bunu yapmamış olsaydı çocuğu boğulmuş olacaktı. Bu gibi durumları laboratuvar ortamlarında test etme imkanımız olamaz. Ancak o anda olayın yaşandığı yerde olmamız gerekiyor. _ diğer örnekler,de yaz oku ayrıca.
Hayvanat bahçelerindeki maymunlar genellikle etrafı su dolu hendeklerle çevrili adacıklarda yaşarlar ve bu hendeklere düşen arkadaşlarını kurrarmaya çalıştıklarına dair çok sayıda olay rapor edilmiştir. Hatta bazen, bu kurtarma denemelerinin hem kurtarıcılar hem de kazazedeler için ölümle sonuçlandığı görülmüştür. Görüldüğü üzere çıkar hesaplarına dayanan açıklamalar bu gibi durumlar karşısında yetersiz kalıyor. ( Eğer şimdi ben ona yardım edersem ilerde o da bana yardım eder) İleride gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bile belli olmayan, zayıf bir yardım olasılığı için birisi kendi hayatını neden riske atsın? Herhangi bir bireyin bütün korkuları ve uyarıları göz ardı etmesine ancak ani bir şekilde ortaya çıkan duygular neden olabilir.
Çaba Gerektirmeyen Özgecilik
Bir başkası için çok fazla zahmete girilmeden, yine onun için önemli olabilecek bir yardımda bulunma ''çaba gerektirmeyen özgecilik'' olarak adlandırılır. Zaten bunu her zaman yapıyoruz. Hava alanında uçuş kartını düşüren birini gördüğümüzde arkasında koşup ona kartını veririz. Bunu yaparak o talihsiz yolcuyu büyük bir sıkıntıdan kurtarmış oluruz. Ayrıca, bizden sonra gelen birisi için kapıyı tutmak, parkta tek başımıza oturduğumuz banka oturmak isteyen bir başkası olduğunda yana kaymak, yanlış bir anda yola fırlayan ve kimin olduğunu bilmediğimiz bir çocuğu oracıkta yakalamak ya da ağır bir şey taşıyan yaşlı bir insana yardım etmek bizim için sıradan davranışlardır.İnsanlar nispeten rahat koşullar altında bu türden yardımları hiç düşünmeden gerçekleştirirler, fakat Titanic su almaya başlar başlamaz ortada nezaketten eser kalmayacaktır. Çünkü koşullar zorlaştığında, incelik göstermenin maliyeti de oldukça yüksektir.
Maymunlarda da bu şekil davranışları gözlemlemek oldukça mümkündür. Misal art ardına geçmiş bir birlerini tımarlayan maymunlara her zaman rastlana bilir. Kendilerini rahatlatan bu eylemi başka maymunu da rahatlatacağını bildiğinden aynı şeyi onun üzerinde de uygularlar.
5. Güneşi Balçıkla Sıvamak
Ontogeni ( Bireyoluş) ve Filogeni (Türoluş)
Bir yaşındaki bir bebek, tıpkı diğer bazı hayvanlarda olduğu gibi, aynada gördüğü ''bir başkası'' karşısında şaşkınlığa uğrar. Genellikle gülümser, elleriyle vurmaya çalışır ve hatta aynadaki yansımalarını öpmeye kalkışırlar. Yüzlerine sürülmüş hafif lekeyi silmerinin istendiği, ayna karşısındaki ruj testinden genellikle iki yaş civarında geçebiliyorlar. Aynaya bakana kadar yüzlerinde bir leke olduğunun farkında olmuyorlar, dolayısıyla ona dokundukları zaman aynadaki görüntüleriyle kendileri arasında bir bağlantı kurduklarından emin olabiliyoruz.
Ruj testini geçtikleri dönemde, bebekler başkalarının kendilerine bakışlarına karşı daha duyarlı olmaya başlıyorlar. Utandıklarını gösteriyor, kişi zamirleri kullanıyor (''O benim!'' ''Bana bak!'') ve oyuncakları vasıtasıyla, senaryolarını bizzat kendileri kurguladıkaları küçük oyunlar oynuyorlar. Bütün bu gelişmelerin birbirleriyle bağlantılı olduğunu görüyoruz. Ruj testini geçen çocuklar, ''ben'' ve ''benim'' sözcüklerini bu testte başarısız olanlara oranla daha fazla kullanıyor ve daha fazla oyun kurgulayabiliyorlar.
Ayna testlerini ilğinç kılan, bu testelerin bize bireyin dünyada nasıl konumlandırdığını göstermesidir. Güçlü bir benlik algısı, başkasının durumunu kendimizinkinden ayrı tutabilmemizi sağlar.
Ben kavramı olmaksızın herhangi bir bağlamdan söz edemezdik. Aksi mümkün olsa, birlikte dalgalanan ve batan küçük teknelere benzer, tek bir duygu dalgasıyla birlikte yukarı ya da aşağıya doğru çalkalanırdık. Bir başkası gerçekten ilğilenip, karşısındakine yardımcı olmak isteyen kişinin kendi teknesini sabit tutabilmesi gerekir. Dolayısıyla benlik algısı adeta bir çıpa işlevi gördüğünü söylemek hiç de yanlış olmaz.
Mutlu Hayvanlar
Bir röportaj sırasında insanlara ''Bizi İnsan Yapan Özellikler Nelerdir?'' diye bir soru soruluyor. Verilen klasik cevaplar şu şekildedir genellikle, ''İnsan olmanın anlamı, başkalarını gözetmektir'' veya ''Bir birilerimizin duygularına karşı duyarlı davranan tek canlı biziz.'' Bu cevapları verenler sokaktan geçen insanlar bu anlaşılabilir ancak bazı bilim adamları da bu yanlışa düşüyorlar.
İnsanların konuşma yetisi olduğu için bu dilekleri sözlü olarak ifade edebiliyorlar. Diğer taraftan, hayvanların ''birbirlerinin iyiliğini istemesinin'' sözlü bir şekilde gerçekleşmiyor oluşu, insan doğasına dair tartışmalarda ne yazık ki güneşin balçıkla sıvanmaya çalışıldığını açık bir şekilde gösteriyor. İnsanlar doğuştan itibaren insanların eşsiz bir tür olduğuna inandırılarak büyütülüyor. Ne var ki, bu ikna sürecinin sonunda, insanların her anlamda eşsiz olduğu şeklindeki yaygın safsata bütün düşünce boşluklarını dolduruyor. Empati, her ne kadar insanlar ona bazı karmaşık süreçler eklemiş olsa da, insanlarda ve hayvanlarda aynı şekilde işliyor.
VEN ( Von Economi Nöronları) hücrelerinin sadece insanların beyninde bulunduğu düşünülüyordu. VEN hücreleri empatinin, utanmanın, mizah duygusunun ve geleceğe yönelimin gibi duyguların oluşmasını sağlayan hücredir. Bunama denen olay bu hücrelerin büyük bölümünün kaybıyla ortaya çıkmaktadır. Ve ilginç olan durumsa bunama hastaları benlik duygularını da yitirmektedirler. Bir süre diğer memeliler üzerinde yapılan araştırmalarda maymunlarda, fillerde ve yununslarda da bu VEN hücrelerinden bulunduğunun farkına varılmıştır.
İşaret Eden Pirimatlar
İşaret etme ile dil arasındaki bağlantıyı anlatan yazılarda dili kullamayan canlılardan hiç bahsedilmiyor. Anlamı kullanıldığı ortama göre değişen bir jest olan işaret etme, bir başkasının dikkatine ulaşma mesafesinin dışında olan bir nesneye çekmek olarak tanımlanıyor. İşaret ederek yaptığınız şey, aslında başkalarını sahip olmadıkları bir bilgiyle yüz yüze getirmekten başka bir şey değildir.
6. Adalet Adalettir
Bir savaş ve doğal felaket durumunda zenginle fakir arasında hiç bir fark kalmaz. 2. dünya savaşı sırasında, Nazi birlikleri Paris'e doğru ilerlerken zenginler paralarını ve değerli mücevherlerini kurtarmanın derdine düşmüşlerdir. Ortalık can pazarıyken bile böyle bir şey düşünmeleri ne kadar akıllıca acaba. Sonunda yakalanıp diğer insanlarla aynı muameleyi görüyorlar. Onların kendi içlerinde tek farkı, üst sınıftan oldukları için mevcut durumun küçük düşürülücüğünü çok daha şiddetli hissetmeleridir.
Biri toplumsal, diğeri bencil olan iki ayağımızın üzerinde duruyoruz. Statü ve gelir farklılıklarını bir dereceye kadar devam ettiriyor ve ardaki sınır aşılır aşılmaz güçsüz durumda olanlara yardım etmeye başlıyoruz. Bütün insanların eşit koşullarda yaşadığı uzun geçmişimizden kalan ve içimize derinden işlemiş bir adalet duygusu taşıyoruz.
Tavşan mı Avlansın Geyik mi?
İktisatcı Robert Frank şöyle diyor:
''Kendimiz ve kendi imkanlarımız hakkında düşündüklerimiz, ne olmak ya da neye dönüşmek istediğimimizi belirliyor. Kişisel çıkar teorisinin zararlı etkileri, toplum üzerinde en fazla dağıtıcı etki yapmış olan teoridir. Başkalarından en kötüsünü beklememiz gerektiği yönünde yapılan telkinler, bize yanlızca en kötüsünü getiriştir. Ahmak yerine konulma korkusundan, taşıdığımız asil iç güdülerimize kulak vermemeyi öğrendik.''
Yapılacak tercih, bireyciliğin küçük kazanımları ve toplu eylemin büyük kazanımları arasında olacak. İki avcı tek başlarına ya eve hiç geyik avlamadan gidecek ya da bir araya gelip bir geyik avlayacaklar ikiye bölünecek olsa bile o geyik.
Hayvanları Kapsamayan Evrim
Bazı hayvan türleri özellikle şempanzeler kendilerine yapılan iyiliği uzun zaman unutmadıkları kanıtlanmıştır.
Gine'nin Bossou şehrindeki erkek şempanzeler, bütün tehlikeleri göze alaraketrafı çevrili papaya tarlalarını yağmalarlar ve bu lezzetli meyveleri cinsel ilişkiye girme fırsatı yakalamak için gruba getirip özellikle de doğurgan dişiler ile paylaşırlar. İngiliz bilim insanı Kimberly Hockings'e göre, '' Bu cüretkar davranış onları kesinlikle daha çekici kılıyor. Papaya gibi yenildikten sonra hoşa giden bir yiyeceğe sahip olmak, dişilerin dikkatini pozitif anlamda onların üstüne çekiyor.''
Çoğu iktisatçının savunduğunun aksine hayvanlar arasında da çıkar ilişkisine dayalı bir ticaretten söz edilebilir. Yakın akrabalarımızın özenle gerçekleştirdiği bu değiş tokuşlar büyük olasılıkla planlama ve önceden sezmeyi de içeriyor. Dolayısıyla insanları tamamen hayvanlardan ayırıp evrimi ele almak isteyen kişiler kendilerini Darwinci ilan eden kişilerdir. Ancak nedense bu tüylü yaratıkları evrim çizgisinin dışında tutmaya oldukça istekli gibiler. Onların yaklaşımlarını şakayla karışık, ''Hayvanları kapsamayan evrim'' olarak adlandırıyorum.
***Adalet, sahip olanlar ve olmayanlar tarafından farklı şekillerde algılanır. İnsanların büyük bir kısmı, adalet duygusunun kişisel çıkarkarın ötesinde, kendimizden çok daha büyük bir şeylerle ilğili olduğunu düşünür.Doğru, tıpkı kendi kurumlarımızın yaptığı gibi pek çoğumuz bu ideale katılıyoruz. Böyle olsa da, adaletin nasıl ortaya çıktığı konusundaki belirsizlik hala devam etmektedir. Oysa altta yatan duygularda ve isteklerde, idealin yarısı kadar bile yücelik bulunmuyor. Bunlar arasında en dikkat çekici duygu kıskançlıktır. En basitinden, kendi pizza dilimiyle kardeşinin pizza dilimini karşılaştırarak aradaki en küçük fark bile tepki gösteren çocukları ele almak gerekirse '' Bu adil değil!'' diye bağırırlar. Çocukların alğıladıkları adaletsizliğe karşı verdikleri tepkiler, bu duyarlılığın ne kadar derin olduğunu ve avcı-toplayıcı eşitliğinin ne kadar uzun tarihi bir süreçten süzülüp açıkça gösteriyor.
Maymun Parası
Maymunların otomatlarda kullanabilecekleri poker fişleri tarzında paralar onlara veriliyor ve onlara hangi parayla ne alabilecekleri de öğretiliyor. Bu deneye katıla kapuçin maymunlarına yalnızca kendisinin ödüllendirileceği ''bencil'' jeton ile hem kendisinin hem de arkadaşlarının ödüllendirileceği ''toplum yanlısı'' jeton arasında bir tercih yapması istendiğinde, maymunların büyük bir kısmı toplum yanlısı jetonu tercih ederek başkalarını gözettiklerini kanıtlamışlardı.Bu durum, yenilmiş rakiplerine yardım eden, sıkıntılı arkadaşlarını teselli eden, içlerinden birini leoparlara karşı savunan ve deneyler esnasında bir birlerine bilinçli bir şekilde yardım eden şempanzeler için de geçerli olan ve doğruluğundan şüphe edilmeyen bir gerçektir. Toplum yanlısı davranışlar, uzun bir evrimsel tarihe dayanır.
7. EĞRİ OMURGA
Birbirlerinden oldukça farklı grupların bir arada yaşadığı kalabalık gezegenimizin en büyük sorunu, insanların kendi uluslarına, gruplarına ya da dinlerine haddinden fazla bağlılık göstermeleridir. İnsanoğlu, kendinden farklı görünen ya da düşünen birini geçerli herhangi bir neden olmaksızın aşağılama yeteneğine sahip bir varlıktır. Pek çok ulus komşularından üstün olduğunu ve dinlerininde gerçeği yansıtan tek din olduğuna inanıyorlar. Yabancıların hayatı değersiz olarak kabul ediliyor. Zamanın birleşik devletler savunma bakanı Donald Rumsfeld'e ırak savaşında kaç sivilin öldüğü sorulduğunda verdiği yanıt tam olarak şu şekildedir: '' Pekala, diğer taraftan ölen insanların sayısıyla ilğili bir kayıt tutmuyoruz.''
Empatinin insan hayatındaki rolü hakkında kafa yoranlardan ilki, bundan yaklaşık iki bin yıl önce yaşamış Konfüçyüs'ün takipçilerinden Çinli bilge Mengzi olmuştur. Mengzi, insanlrın bir başkasının acı çektiğini görmeye dayanamayacak bir yapıda dünyaya geldiğini belirterek, empatiyi insan doğasının bir parçası olarak görmüştür.
Mengzi'nin verdiği örneklerden bir tanesinde, sarayına giren bir öküzü dikkatle izleyen bir kral vardır. Kral neler olup bittiğini anlamak ister ve canına susamış bu öküzün derhal öldürülerek kanının kullanılabileceği bir tören düzenlenmesini emreder. Ne var ki kral, öküzün korktuğunu belli eden bakışlarına daha fazla dayanamaz ve onun başına neler geleceğini anladığını fark eder.Yeni bir emirle öküzü serbest bıraktırır. Ancak töreni iptal etmek istemediği için, öküz yerine bir koyunun kurban edilmesini emreder. Mengzi, kralın öküze gösterdiği merhamete aldırış etmez ve kralın hayvanlardan çok onu öldürdüğünde etkilecek olan kendi duygularıyla daha fazla ilğilendiğini söyler.
''Öküzü gördüm, ancak koyunu görmemiştim. İnsan ne kadar üstün ve güçlü olursa olsun hayvanlardan bile etkilenir; onları canlı görmek kimseyi rahatsız etmez, fakat onları ölürken görmeye dayanamazsın. Hayvanların ölürken çıkardıkları inlemeleri duyan birisi, onların etinden kolay kolay yiyemez. Bu yüzden, kendi mezbasından ve mutfağından olabildiğince uzak durur.''
Proje kapsamında daha detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Cointurk Discord Kanalı
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit