a- Plân ve Mimarî Özellikleri
Dânişmendli Melik Mehmed Gazi’nin Kayseri’yi devletin merkezi olarak ilân etmesinden sonra şehirdeki eski yıkık binaların taş ve sütunlarından yararlanarak imâr ve inşâ ettirdiği Cami-î Kebir ve külliyesi, Selçuklu mimarisinin bu dönemde iyi biçimde uygulandığı eserlerindendir.
Cami-î Kebir, İslâm cami geleneğine göre yapılmış, çok ayaklı bir ibadethane olup Anadolu’ya has cami tipolojisinin ilk örneklerindendir. Beş sahınlı yapıdan oluşan Cami-î Kebir, Arap mimarisinin aksine genişlemesine değil uzunlamasına inşa edilmiş, mihrap önünde geniş bir kubbeli alandan oluşmaktadır Orijinal giriş kapıları mihrabın karşısındaki kuzey duvarından değil (Kuzey kapısı sonradan açılmış), doğu ve batı duvarlarından açılarak bazilika etkisi yok edilmiştir[1].
Caminin sütunlarının üsluplarındaki farklılıklara bakılarak saray veya saray benzeri büyük birkaç yapıdan alınan toplama malzemeler olduğu anlaşılmaktadır.
1650 m² bir alana sahip olan (33x50) bu muhteşem ve gözde mabet, şüphesiz inşâ edildiği devirde Kayseri’nin en geniş camisiydi. Birçok yenilenmeler geçiren caminin eski bir Bizans kilisesinden bozma olduğu iddiaları varsa da tamamen asılsızdır. Zira camide kiliseye has özelliklerden hiçbiri bulunmamaktadır[2]. Belki caminin yapıldığı alanda küçük bir kilise vardı. Kaldı ki Süryani Mihael “Dânişmendli Melik Muhammed uzun zamandan beri harab olan Kayseri’yi imar etmeye başladı. (eski, harap) mabetlerden getirttiği mermer taşlar ile binalar inşa etti. (Kendisi) daima orada oturuyordu.[3]” ifadesi mabedin cami olarak yapıldığını apaçık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Minare kaidesinin güneydoğu köşesine bitişik günümüzde kullanılan harime açılan dördüncü kapı bulunmaktadır ki buranın medrese ile irtibatı olduğu düşünülmektedir. 1956 yılına kadar 3-4 ahşap basamakla inilen camiye günümüzde 13 taş basamakla inilmektedir.
c- Minare
Genel olarak Selçuklu camilerinde minare olmamasına rağmen bazı istisnalar vardır. Cami-î Kebir’in minaresinin de 1205 yılında I. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından camiyi genişletme çalışmaları esnasında ilâve edildiği tahmin edilmektedir. Kaidesi bazalt taştan, gövdesi ise Melikgazi Türbesinde görüldüğü gibi pişmiş tuğladan derzli olarak yapılmıştır. Önce on yüzeyli olarak, sonra daha da daralarak şerefeye kadar yükselmektedir.
Büyük Selçukluların Asya'daki tuğla mimarisi geleneğine uygun olarak yapılan minare, Kayseri'nin en eski ve en yüksek minaresidir. 47 metre yükseklikteki minarenin şerefesi altında çini üzerine kûfî yazıyla yazılmış bir kuşak bulunmaktadır.
Dron çekimleriyle taradığımız bu kûfi yazılarda Allah’ın birliğini ve yüceliğini anlatan ve öven ifadeler okunabilmektedir.
“Lâ ilâhe hüve’l -azîzü .… küllemâ .. Allâhümme illâ lehu innehû ilâhe illallahû Allâhu …. .lâ ismehû fillâh mâ li’l-küllemâ li – Allâhümme …”[1]
Kaynak: https://www.kayserim.net/haber/21618312/cami-i-kebir-ulu-cami-sultan-cami-i-530-1135