Orta gelir tuzağı, Türkiye’nin gündeminde son yıllarda ortaya çıkan ancak iktisat literatüründe oldukça önemli yer tutan bir konudur. Literatürde orta gelir tuzağı, satın alma gücü paritesinin 10.000-16.000 $ arasında kalması ve 16.000 $’ı aşamaması olarak tanımlanmaktadır.
Diğer bir ifadeyle orta gelir tuzağı; bir ekonominin belirli bir kişi başına gelir düzeyine ulaştıktan sonra orada sıkışıp kalması halidir.
Son dönemde “Orta Gelir Tuzağı” en çok tartışılan konuların arasında yer almıştır. Dünya Bankası raporlarına göre Türkiye 1960 yılından beri orta-gelir tuzağındadır.
ABD’de kişi başına düşen gelirin % 20’si diğer ülke ekonomileri için orta gelir düzeyi olarak kabul edilir. ABD’de 2014’te beklenen kişi başına düşen gelir 55,000 $ civarında olduğundan bunun % 20’si 11,000 $’dır. Türkiye’de beklenen kişi başına gelir düzeyi 10,500 $’dır. Buna bakarak diyebiliriz ki, Türkiye’de orta gelir tuzağındadır.
Türkiye’de belirli bir gelir seviyesinde sıkışıp kalan Orta Gelir Tuzağı riskinde olan 40 şehir, yoksulluk düzeyinde olan Orta-Düşük Gelir Grubunda 27 şehir, dünyanın en büyük ekonomileriyle yarışan sanayileşmiş ve gelişmiş Orta Gelir Tuzağı riski olmayan 14 şehir bulunmaktadır. Orta Gelir Tuzağı olmayan grup; İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Kocaeli gibi hem ulusal gelir hem de nüfusun büyük bölümünü barındıran merkezlerini oluşturmaktadır.
Türkiye, yapısal reformlarla orta gelir tuzağından çıkabilir. Türkiye eğer yapısal reformları yapmaya başlarsa 5-6 yıllık bir sürede orta gelir tuzağından çıkabilir. Türkiye’nin 2023 hedefi olan kişi başına düşen milli gelirini 25.000 $ seviyesine çıkarabilmesi ve orta gelir tuzağından çıkabilmesi için daha çok reforma ihtiyacı vardır. Bunların başında da kaliteli insan sermayesi, ihracata dayalı büyüme ve ileri teknoloji gelmektedir.
Türkiye, orta gelir tuzağına düşmemek ve yüksek gelirli ülkeler grubuna ideal bir surede girebilmek için, Türkiye’nin kalkınma stratejisinin belirlenmesinde iki amaç göz önüne alınmalıdır: Bunlardan ilki, kısa vadede ideal büyüme oranlarını yakalayabilmek olmalıdır. Diğeri ise, orta ve uzun vadede, büyümenin devam etmesini sağlamaktır. Bu ise, cari açığı finanse edemeyeceğimiz ve Yunanistan benzeri ekonomilerde bugün mevcut olan durumu yaşamayacağımız bir büyüme modelinin tesisiyle gerçekleşebilir.