Son zamanlarda ülkemizdeki ekonominin kötüye gittiğini eğer hissetmiyorsanız paranızın hesabını tutmuyorsunuz demektir. O yüzden bu yazıyı terkedin.
Efenim çoğu arkadaşım ve tanıdığım kişiler ekonomi ile ilgili birşey duyduğunda olayı çok fazla yorumlayamıyor, bu kesime bende dahilim. Ekonomiden çok anladığımı iddaa etmiyorum fakat "Cari açık yükseldi" diye haber duyduğumuzda bunun ne anlama geldiğini maalesef çoğu insan bilmiyor bende merak edip birazcık ekonomi üzerine araştırmalar, kitaplar ve makaleler okudum ve azıcık olsun anlamaya başladım. O yüzden bu yazıyı aslında kendime yazıyorum.
Öyle bir sürü teknik terim kullanıp, zaten okurken sıkılmaya başlayacağınız bir yazı oluşturma niyetinde değilim. Buradaki amacım ekonominin en temel kurallarını basit bir dille anlatmaya çalışmak.
Öncelikli kaynağım, Yaşar Erdinç hocanın yazdığı Para Harekatı kitabıdır. Yaşar Erdinç Para Harekatı
Bu yazı aslında kitabın bir özeti sayılabilir.Konumuza dönecek olursak hemen başlayalım;
Bir ülkenin ekonomisini bir masanın 4 ayağına bağlayalım ve bu masanın ayakları şunlardan oluşsun:
1. Ayak - Kamu Kesimi (Bütçe Dengesi)
Yani devletin gelirlerinin ve giderlerinin dengesidir. Kamu kesiminin dengede olması; kamu giderlerinin ve gelirlerinin eşit olması demektir. Her yıl, belirlenen bütçe hedefleri yıl başlangıcında belirlenir ve beklentiler buna göre ayarlanır.
Bütçe Dengesi = Harcamalar - Gelirler
Bir örnek vermek gerekirse, varsayalım ki bu yıl için 15 katrilyon TL bütçe açığı bekleniyor olsun. Sonra herhangi bir gelişme veya programdaki sapmalar nedeniyle bütçe açığının, beklenen veya hedeflenenden 2 katrilyon TL daha yüksek olacağını düşünelim. Böyle bir durumda bu ayak uzamaya başlayacaktır. Tersine, bütçe açığı azalmaya başlarsa bu sefer bu ayak kısalmaya başlayacaktır.
Peki hangi durumlarda bütçe dengesi bozulur ?
Burada bilinmesi gereken en önemli konu beklentilerdir. Ekonomideki her oyuncunun bir bütçe açığı beklentisi vardır. Örneğin, hükümetin har vurup harman savuran popülist politikalar izlediğine dair görüş oluşursa, bunun anlamı; harcamalar artacak ve bütçe açığı büyüyecek demektir. Ekonomi masasının ayaklarını uzatıp-kısaltan unsur beklentilerdeki değişmelerdir.
Doların artması bütçe dengesini etkiler mi ?
Evet etkiler. Döviz kuru artarsa devletin dış borcundan dolayı daha fazla faiz ödemek zorunda kalır ve bu da bütçe dengesini etkiler.
2. Ayak - Reel Kesim (Arz-Talep-Enflasyon)
Yani bizleriz. Çalışan ve üreten kesim. Ekonominin en küçük hücreleriyiz. Reel sektörün dengede olması demek, üretilen mal ve hizmet arzı (miktarı) ile mal ve hizmet talebinin eşit olması demektir.
Bu ayakta, üretilenle tüketilen birbirine eşitse sorun yoktur ve ayak dengededir. Ama eğer insanlar çok tüketmek istiyorsa, fakat üretilen mallar ve hizmetler bu talebi karşılamıyorsa fiyatlar artar ve arz talep dengesini sağlar. Demek ki enflasyonun temel sebebi arz ve talep dengesizliğiymiş.Eğer üretim artacaksa sistem bundan olumlu etkileniyor. Çünkü üretim, büyüme ve gelirlerin artması demektir.
Konu üretici olunca hemen maliyet enflasyonuna bakmadan geçmeyelim. Nedir bu maliyet enflasyonu ?
Konuyu bir örnekle açıklayalım. Düşünün ki bir ayakkabı üreticisisiniz. Ayakkabıya olan talep artmıyor fakat deri fiyatları artıyorsa bu bir maliyet enflasyonudur. Yani hammaddenizin fiyatı artmıştır. Peki neden böyle birşey oluyor ?
Bunun nedenlerinden bir tanesi döviz artışı olarak gösterilebilir. Eğer kurlar arttığı için ithal maliyeti artmışsa, demek ki bu sefer döviz piyasasında, döviz arz ve talebinde dengesizlik vardır. Dövize olan talep arttığı için kurlar yükselmiştir. Gördüğün üzere, deri arz ve talebi değişmese bile, ayakkabının fiyatını artıran unsur, döviz arz ve talebindeki dengesizliktir.
Buraya kadar okuduklarınızı birazcık olsun sindirin. Çayınız, kahveniz varsa bir yudum için ve haberlerdeki gördüğünüz döviz artışlarını, enflasyon yükselişlerini, marketteki soğanın, patatesin fiyatının neden artabileceğini düşünün.
Şimdi bu iki ayağın (Kamu kesimi ve Reel kesim) birbiri ile nasıl etkileştiğini açıklayan bir örnek söyleyelim.
Varsayalım ki hükümet seçimlerin de yaklaşması nedeniyle, beklenmedik bir açıklama yapmış olsun. Yüzde 10 olarak beklenen memurların aylık maaş artışını yüzde 15 olarak belirlesin. Bunun etkisini nedir ?
Bir kere maaş artışı yüzünden devlet harcamaları artınca bu harcamaların hepsi vergi olarak dönmeyeceğine göre, bütçe dengesini bozucu etki yapar. Bu nedenle ekonomi masasının bütçe ayağı uzamaya başlar. Bu arada insanların gelirleri artmış olduğu için daha çok mal ve hizmet talep edeceklerdir. Bu yüzden de enflasyonu artırıcı etkisi olur.
3. Ayak - Dış Ödemeler Dengesi (Cari Açık)
Son zamanlarda ne kadar çok duyduğumuzu bir düşünün. Sürekli cari açıktan bahsediyoruz. Özel sektörün dış borcundan v.s söz ediyoruz. Peki cari açık nedir ?
Bir kişinin aylık gelirinin 1000 TL olduğunu düşünürsek, eğer bu kişi aylık 1.300 TL harcama yapmışsa, gelirinin tümünü harcamış ve bunun üzerine 300 TL de finansman sağlamış (borç almış) demektir.Bu kişinin aylık cari açığı 300 TL’dir. Dolayısıyla bir ülke kazandığından fazlasını tüketiyorsa, cari açık ortaya çıkar. Bu açığı yabancı ülkelerden bulduğunuz para ile finanse edersiniz. Bir bakıma diğer ülkelerdeki insanlar tasarruf eder ve siz bu tasarrufları kullanırsınız.
Cari açık süreklilik arz edemez. Yani birileri sürekli olarak sizin tüketim ve harcamanızı finanse etmez. Bu yüzden cari açığın, gayri safi yurt içi hasılaya oranı yüzde 6–7 düzeyine geldiğinde riskiniz artmış olur.
Cari işlemler açığındaki artış kur üzerinde baskı yapar ve kuru yukarı çeker. Cari işlemler açığının düşmesi veya fazla vermesi ise döviz kurunu aşağı çekici etki yapar.
4. Ayak - Finansal Piyasalar (Faiz ve Kur)
Başlangıç olarak Para Harekatı kitabındaki Serhat hoca ve Ayşe Hanımın diyaloğuna bakalım. Daha güzel anlatılamazdı herhalde.
“Varsayalım ki finansal piyasalar diye bir şey yok.Dolayısıyla bankalar, aracı kurumlar veya diğer finans kuruluşlarının olmadığını düşünelim. Çalıştınız, maaşınızı aldınız ve bir kısmını tasarruf ettiniz. Bu tasarrufu ne yaparsınız?”
Ayşe Hanım cevap verdi;
“Banka falan olmadığına göre, yastık altına koyardık herhalde. “
“Ama eğer enflasyon varsa ve yılda yüzde 10 enflasyon oluyorsa bu parayı tutmanın size bir maliyeti vardır.Elinizdeki 100 TL’nin şu anki alım gücü 100 TL’dir. Ama bir yıl sonra alım gücünüz 90 TL’ye düşecek. Yani refahınızda enflasyon nedeniyle erime olacak. Bunun önüne geçebilmek için, gazeteye ilan vererek paranızı kiraya vermek istediğinizi düşünelim.”
“Nasıl yani!” dedi Ayşe Hanım.
“Aslında sizin yastık altında tuttuğunuz bu para ekonomiye ve özellikle de reel sektöre kazandırılamıyor demektir. Halbuki reel sektörde bu paraya ihtiyacı olan, bu parayı değerlendirip belki yapacağı 100 liralık işten 20 lira kazanacak olanlar olabilir. Gazeteye ilan verdiniz ve 100 liramı kiraya veriyorum dediniz. Buna ne kadar fiyat biçerdiniz? “
Ayşe Hanım cevapladı:
“En az yüzde 10 kazanmak isterdim herhalde. Hiç olmazsa paramın değerini korurdum. 100 liramı verip bir yıl sonunda 110 lira olarak bana geri vermesini isterdim.”
“Demek ki elinizdeki paranızın kirası yüzde 10. Neden yüzde 10 istiyorsunuz? Yüzde 15 değil? Bu paraya yüzde 15 verenler olabilir.”
“Evet olabilir. Pazarlık yapardım.”
“Bakın pazarlık yapıyorsunuz ve paradan para kazanmaya çalışıyorsunuz. Siz de şimdi finansçı oldunuz. Reel sektörü hiç düşünmüyorsunuz. Adam üretim yapacak, belki de yeni fabrika açıp yeni eleman istihdam edecek.”
“İşte faiz dediğimiz şey aslında ülke parasının kira fiyatıdır. Yabancı paranın fiyatına da kur ya da döviz kuru diyoruz. Finansal piyasalar, Ayşe Hanım gibi fon sahibi (para ve benzeri varlık sahibi) olanlarla, bu fonlara ihtiyacı olanları bir piyasada bir araya getiriyor.
Bir pazar düşünün. Bu pazarda para alınıp satılıyor ve bu paraya bir kira bedeli ödeniyor. Para talebi artarsa, paranın kirası yani faiz artıyor, fonlarını arz edenler artarsa veya daha fazla tasarruf ederlerse paranın kirası düşüyor.
Üretici için en önemli sorun, ürettiği mal veya hizmetlerin fiyatı ve maliyetidir. Rekabet edemezse, pazarda yaşam şansı bulamaz. Ürünün fiyatını etkileyen en temel iki şey ise; faiz ve döviz kurudur. Bir üreticiyi düşünün. Parasını bir işe yatırıyor ve yüzde 25 kar veya getiri bekliyor. Ama faizler bir sebeple yüzde 30 seviyesine çıkıyor. Yani paranın maliyeti hızla artıyor. Bu durumda yatırımcı ciddi zarardadır. Çünkü bu yatırımı yapmak yerine parasını faizde değerlendirse çok daha yüksek getiri elde edecektir.
İşte geçmiş yıllarda, ülkemizde faizlerin yüksek olması, firmaların yatırımlarını ve büyümeyi ciddi anlamda olumsuz etkiledi. Firmalar bile devlete borç vererek, üretim yaparak kazanacaklarından daha yüksek kazançlar elde ediyorlardı.
Finansal piyasalar masanın ayaklarındaki en önemli unsurdur. Toparlayacak olursak;
Demek ki finansal piyasalardaki istikrarın birinci ayağı reel kesimden gelecek enflasyon verileri ve enflasyona ilişkin beklentilerdir. Enflasyonun artmasına veya düşmesine neden olacak ya da enflasyon beklentilerini değiştirecek her türlü olay faiz oranlarını hızla değiştirecektir. Diğer taraftan kamu kesimi ayağından gelecek olan bilgiler de faiz oranlarını etkileyecektir. Eğer bütçe açığının artmasına yol açabilecek gelişmeler olursa ve bu yönde beklenti oluşursa, devletin daha fazla fona ihtiyacı olacağı için, finansal piyasalardaki fon talebi artacaktır. Bu da paranın fiyatını (faiz) yine artıracaktır. Aksine durum olursa, yani bütçe açığını azaltıcı gelişmeler ortaya çıkarsa faizler düşecektir.
Farkındayım uzun bir yazı oldu fakat inanın daha fazla kısaltamadım.
Son madde çok ilgi çekici ve basit anlatılmış, ülkemizde döviz kurlarını düüşürmek için yapılan faiz artırımının uzun vadede ne kadar zararlı olacağını anlatamıyorduk, bu örnekler iş görür örnekler. Teşekkürler :)
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit
Cevap için teşekkürler :)
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit