Albümdeki şarkıların görsellerine bakarak cevaplar aramaya başladı.
O albümü ne zaman hazırladığının bilgisine sahip değildi, merak da etmiyordu.
Bilinmeyenlere ihtimal verilebilecek zamanları fazlaca deneyimlediğinden, sorgulamadan uyum sağlayabilmeyi ve keyfini çıkarmayı artık öğrenmişti.
Kaosunun şiddeti arttıkça tıkandığı zamanlarda kendisine yardımcı olabilecek bir liste hazırlamış olan bir benlik fikrinin cazibesini görmezden gelmiyordu.
Paralel evrenler arasında bir paradoks oluşmuştu belki de.
Belki de geçmiş yaşamlarımızın bizimle iletişime geçme şekliydi, belki geleceğin, belki kozmosun, belki simülasyonun, belki de yalnızca sürprizli bir hafıza.
Belki de hepsi aynı şeydi zaten.
Aynı gerçekliğin farklı kabulleri.
Her şey mümkünken her ihtimal aynı değerde olabilir miydi.
Seçimlerden ibaret bir sistemde her duruma uygun tek ihtimal yoksa bu muydu.
Böylece tüm ihtimaller farklı sonuçlar doğursa da aslında tüm sonuçlar olması gerekenlerdi.
Değerleri de eşit.
Yoksa bu oyunun kusursuz olduğu iddiası anlamına mi geliyordu.
Kusursuz.
Her şeyin sonsuza gittiği noktada, aslında karşılığı olmayan bir kelime.
Neyse zaten ne farkederdi, oyun algısı ile keyif alabilmek kendince bir keşifti.
Muhtemelen bilinen bir keşifti.
Dinlediği albümün onu yazmaya itişini farkedince irkilirken gülümsedi.
Belli ki oyun işe yarıyordu.
Ne zaman üretse büyük bir tatmin yaşıyor ve tatmini işe yarayıp yaramama konusunda en önemli değer yargısı sayıyordu.
Bu narsisizme dahil edilebilir miydi.
Herkes yola önce kendinden çıkmalı değil miydi.
Zaten değer yargıları da değişken şeylerdi.
Tatmine verdiği önem biraz kafasını karıştırmıştı.
Sistemin bağımlılıklar üzerine var olduğunu fikriyle daha önce bir kitapta karşılaşmış, ilginç bulmakla yetinmişti. Aradığımız şeyler aslında bağımlılıklarımız olabilir miydi.
Tutku-tatmin-bağımlılık.
Sanki aynı temelden çıkıyor kolayca da birbirlerine dönüşebiliyor gibi değil miydi.
Kendini gerçekleştirmek nasıl bir şeydi.
Âna eşlik eden Hand in hand şarkısıyla senkronize edilecek duygu bir kutlamaya mı benzemeliydi.
Yoksa bu eşzamanlılıktan kopya mı çekmekti, özgünlük takıntılı biri kendinden kopya çekebilir miydi.
Belki de bu da özgünlüğüne dahildi.
Bazen şarkıların isimleri ya da görselleri onu korkutsa da yönteminden son derece emindi.
Analitik değil sezgisel bir eminlik.
Zaten bir oyunu yaşayarak oynamak makbul olan değil miydi.
Her durumu maksimum verime dönüştürme bilinci ve arzusuyla,
enerjisini korkuya kaptırmaktansa merdiveni çıkıp hemen listeden âna en uygun gördüğü şarkıyı ismine göre seçerek akışa müdahale etti.
Yazmaya başlamadan önceki şarkının adının “search the night”tı.
Hikayenin adı “Julia''
Authors get paid when people like you upvote their post.
If you enjoyed what you read here, create your account today and start earning FREE STEEM!
If you enjoyed what you read here, create your account today and start earning FREE STEEM!