Bu kitap başlı başına Finlandiyayı konu etmektedir. Finlandiya bu kitapta bataklık, kayalık ve de çorak bir arazi olarak tanımlanmıştır. Yazar bu kadar kıt kaynaklar içinde bulunan bir ülkenin nasıl ayağa kalktığını, yoksullukla savaşını, ekonomik, sosyal ve de kültürel olarak nasıl kalkındığını bizlere göstermiştir. Petrov bu kalkınmanın ve başarının sebebi olarak bizlere toplumdaki önder kişileri göstermiş, yağmur bulutlarının içinden çıkan yıldırımlar olarak nitelendirdiği bu insanların nasıl bencillik ve aç gözlülükten uzak, yorulmadan ve yılmadan kendilerini toplumun eğitimine adadığını vurgulamıştır.
Fin halkının özverili çalışması ve milli uyanışı; bir çok finlinin bu uğurda verdiği mücadelenin anlatıldığı kitabın başlarında Finlandiyadan ve içinde bulunduğu çıkmazsan bahsedilmiştir. Altı yüz yıl boyunca İsveç yönetimine baş eğen Finlandiya ne yazık ki bu dönemde de özerk değildi. Ülke tamamen İsveç yönetimi altındaydı ve kurumlarından devlet adamlarına kadar ülkenin kaderini belirleyen kişiler sorumsuz, beceri yoksunu İsveçlilerdi. Ülkenin gelişmesindeki, ilerlemesindeki en büyük engel bu olmasa da kuşkusuz en göze batanı bu görünmekteydi. Ülkede resmi dil tamamen İsveçceydi, Fince ise sade ve ikinci sınıf görünen halkın kullandığı bir dil konumuna düşmüştü. Bu yüzden Fin kültürü de ilerleme kaydedememiş, İsveç kültürü ülkede hakim konuma gelmişti. Daha sonraları ise ülke Rusyanın egemenliğine girmiş ve özel yasalarla yönetilen Büyük Prenslik statüsü kazanmıştı.
Kitapta toplumun ayağa kalmasının başrolü olarak gösterilen pek çok kişinin en başında tabi ki Snelman gelmektedir. Hayat mimarı olarak nitelendirilen Johan Vilhelm Snelman, her türlü sıkıntıya ve umutsuzluğa karşı direnmiş; yorulmadan ve sıkılmadan topluma umut ışığı yakmak için bir ömür harcamıştır. Çok zor şartlarda ve yetersiz üretim koşullarında bir toplumun nasıl eğitime önem verdiği, toplumun be çerçevede nasıl gelişme gösterdiği elbette Snelmanla özetlenemeyecek olsa da bize çok güzel bir başlangıç noktası verecektir.
Peki Snelman tam olarak nereden başlamıştı, ilk olarak sorunlara nasıl yaklaşmıştı. Snelman kendisi ve onun gibi aydınların toplumdaki rollerini sorgulamış; aydınların halkla birleşmesi gerektiğini söylemiştir. Aydınlar okumuş, iyi maaşlı bir işe girmiş ve akşamları kendi gibi kişilerle oyun masalarında heba olan kişiler olmamalıdır. Aydın olarak onların görevi halkı uyandırmak ve onları harekete geçirmektir. Halkın sorumsuz ve ayyaş hayat tarzından kurtulması; diğer toplumlara karşı da saygınlıklarını koruma duygusu aşılanması gerekmektedir. Bunun için Snelman öğretmenlerle işe başladı. Sıkılmış, bıkmış ve hatta bağnaz öğretmenlere karşı konuşmalar yaptı. Onların kendilerini geliştirmelerinin toplum için bir giriş noktası olduğuna ve toplumun uyanmasına onlar aracılığıyla başlanacağına onların pek çoğunu inandırdı.
Onların hemen devamında sorunlu ve aksak olarak görünen yerlere yöneldi. Memurlar, doktorlar, Din adamları, tüccarlar ve subaylar; hepsiyle yapılan pek çok toplantıya katılan Shelmanın coşkuyla söylediği ilk şey “Halkı Unutmayın” oluyordu. Amaçlarının halktan uzaklaşarak kendilerini mi kurtarmak olduğunu yoksa halkı geliştirmek için mi çabalamak istediklerini sordu.
Snelman din adamlarıyla da görüşmeler yaptı. İlk başlarda Snelman kabul görmese bile, sonraları onun görüşleri pek çok din görevlisi tarafından benimsenmeye başladı. Snelman din adamlarının, papazların kilisenin memurları olmadığını; onların tek görevlerinin kilisede dini törenler yapıp bunların uygulanmasını denetlemek olmadığını söylüyordu. Bununla beraber halkın dine karşı ilgisizliğinin çok tehlikeli bir durum olabileceği bunun için ise din adamlarına büyük bir rol düştüğünü söylüyordu.
Rüşvet ve alkol batağına düşmüş bir yönetimden tutun da; insanların korktuğu ve tiksindiği bir askeri yapıdan her şeye karşı bir savaş verdi Snelman. Onun bu çabası sayesinde devlet adamları artık saygı gören ve halkın eğitimde rol sahibi olan insanlar haline geldi. Askeri kışlalar eski rezil ve korkulan halinden uzaklaştı; artık insanların çocuklarını adam edecek bir yer olarak gördüğü alanlar haline geldi. Gençler askerde öğrendikleri güzel bilgileri toplum hayatına da taşıyor ve gelişmeye saygı gösteriyordu.
Snelman gençliğe önem vermiş ve gençliğin kaybolmaması için eğitime yönelmiş bunun için de ebeveynlere önemli bir rol düştüğünü söylemiştir. Gençlerdeki her türlü sorunda sorumluluğun onları yetiştiren ailede olduğunu çünkü gereği gibi eğitim verilemediğini savunmuştur.
Kitapta Snelmanın yanısıra diğer bazı hayat mimarlarından daha bahsedilmiş, bunların hikayeleriyle toplumun gelişmesindeki katkıları anlatılmıştır. Kitabın pek çok yeridne geçen bu kişiler özellikle kendi bölgeleri içinde toplumun uyanmasına katkı sağlamış ve bir umut ışığı yakmışlardır.
Snelman halkın öğretilmiş bu sabrına öfke duyuyordu. Halkın zeka açısından uyuşuk bir durumda olmasına, içinden çıkamadığı sefalet, ayyaşlık, fakirlik, hukuksuzluk ve cehalete aldırmadan bunu olağan bir durum gibi kabullenmelerine içerliyordu. Sonraları ise bunu halkın talihsizliği olarak görerek biraz yumuşuyordu.
Aslına bakılırsa bu kitap iki milyonluk fin halkı içi değil de, bu gelişmeye ilgi duyan bizim gibi toplumların önüne bir umut ışığı yakmıştır.
Finland, the country of white lilies is a journalistic book by Russian priest and social activist Grigory Spiridonovich Petrov (1866–1925). After the October Revolution, when Petrov lived in Serbia, he wrote a journalistic book, dedicated to Finland and Johan Vilhelm Snellman. The book describes the country as a role model, as a living example for Russia and other countries. In 1923 the book was published in the Serbian entitled "Зидари живота" ("Creators of Life").
After Petrov's death, the book was published and reprinted many times in different languages!