Melodia - Bilimkurgu Öyküsü

in tr •  4 years ago 

image.png

“Bu gezegen beni hasta ediyor,” dedi Prof. Longtail. Melodia Gezegeni’nin jöle kıvamındaki okyanusunda altı ayı aşkın bir süredir birlikteydik. İlk kez yakındığını duyuyordum.

“Kimse burada bu kadar uzun süre kalmıyor,” diye cevap verdim.

“Burada olmanın hayalini kuran çok insan var,” dedi Prof. Serrano.

Sesinde öyle hoş bir ahenk vardı ki kendisine her an ilan-ı aşk edebilirdim. O güne dek böyle bir girişimde bulunmayışımın nedeni, Prof. Serrano’nun benden on beş yaş büyük olmasıydı; ayrıca her halinden Prof. Longtail’den hoşlandığı anlaşılıyordu. Müzmin bir bekâr olan Prof. Longtail’i anlamak mümkün değildi; sinema yıldızı olmak yerine kendisini jeoloji bilimine adamış Afrodit gibi kadını görmezden gelmek nasıl bir aymazlıktı!

Bir türlü sevemediğim bu yaşlı, tuhaf gezegende görevimiz okyanusun tabanına yayılmış, aminoasit temelli devasa ağı incelemekti. Orko olarak anılan bu ağ, işine âşık bir deniz biyoloğu olan Prof. Longtail’i çok uğraştırmıştı. Biz, Dünya’dan Orko’yu incelemek için gönderilen üçüncü ekiptik ve Orko; biyolojinin, okyanus biliminin ve jeolojinin kalıplarına sığmıyordu. Eski binaların cephesini kaplayan sarmaşıklar gibi tüm okyanus tabanını sarmış olan Orko, Prof. Longtail’e göre canlıydı. Melodia’da daha önce görev yapmış olan deniz biyologları ise aksini iddia etmişlerdi. Orko canlı ise neyle beslenip hangi atığı üretiyordu, neden hiç büyümüyor ve içinde sıvı akışı gerçekleşmiyordu? Yapılan ölçümlere göre Orko’nun yaşı bir buçuk milyar Dünya yılı kadardı. Hangi canlı bu kadar uzun yaşayabilirdi? İncelenen yapı, en iyi ihtimalle bir zamanlar canlı olan bir bitkinin taşlaşmış fosiliydi. Orko’nun kökleri bazı bölgelerde gezegen yüzeyinin kilometrelerce altına iniyordu. Prof. Longtail ne bize ne de meslektaşlarına neden Orko’nun canlı olduğunu düşündüğünü açıklamıştı. Belli ki ispatlamak istediği bir hipotezi vardı ve yapacağı keşfin onurunu kimselerle paylaşmak istemiyordu.

Orko üzerinde günlük incelemelerimizi yapmak üzere; kocaman bir su damlasına benzeyen dalış aracımızdaki yerlerimizi aldık. Melodia yüzeyinin yarısından fazlasını kaplayan okyanus, Dünya’nın toplam yüzölçümünden daha geniş bir alana yayılmıştı. Neyse ki Melodia yüksek dağlara ve derin okyanus çukurlarına sahip bir gezegen değildi; okyanusun derinliği, gezegenin hiçbir noktasında 600 metreyi aşmıyordu. Dalış aracımızı çevreleyen dış kaplama saydam plastikten üretilmişti, bu sayede incelemelerimiz sırasında geniş bir bakış açısına sahip oluyorduk. Dalış aracımızın tepesine, karbon nano tüplerden örülmüş bir halat takıldı ve geminin vinci ile suya indirildik. Jölemsi okyanus suyunun içindeki kabarcıkların görüntüsü, bende başka bir âleme geçmişim gibi bir duygu uyandırıyordu. Aracımız okyanusa dalar dalmaz Prof. Longtail ve Prof. Serrena, önlerindeki sanal klavyeleri kullanarak notlar almaya başladılar. Benim işim, verilerin toplanmasından sonra başlıyordu; cihazlarımızın ölçtüğü verileri birkaç dakika içinde analiz ediyor, onlar cihazlara yeni parametreler girene dek çevreyi izleyip hayallere dalıyordum. Dalış aracımızın yanından, suyun içindeki kabarcıkları patlatıp yerlerini değiştiren bir Gladius sürüsü geçti. Gladius, kılıç balığını andıran ince uzun bir balıktı; okyanusta jet hızıyla gezmesi ve şarja ihtiyacı varmış gibi düzenli aralıklarla kılıcını Orko’ya saplayıp beklemesi ile tanınıyordu. Dünyadan daha büyük ve eski bir gezegen olmasına rağmen Melodia’daki canlı türü sayısı iki elin parmaklarını geçmiyordu. Bu kadar az sayıda canlı türünün nasıl sürdürülebilir bir ekosistem oluşturduğu tam bir muammaydı. Orko aracımızın altında bütün ihtişamıyla belirdiği sırada Prof. Longtail heyecanla ayağa fırladı. Ağın üzerinde dört-beş noktada ışık noktacıkları belirdi. Birkaç saniye sonra aracımız güçlü bir biçimde sarsıldı. Sarsıntı nedeniyle dengesini güçlükle sağlayan Prof. Longtail, “Biliyordum!” diye haykırdı.

Prof. Serrena “Deprem oldu galiba,” dedi.

Prof. Longtail telaş içinde “Hemen yukarıya çıkmalıyız,” dedi.

Dönüp dikkatle, altımızda artık iyice belirgin hale gelmiş olan Orko’ya baktım. Okyanusun dibinde devasa bir hayalet gibi sonsuzluğa doğru uzanıyordu. Depremin sarsıntısı geçer geçmez çöpçü balıkları yeniden üzerine üşüşmüş, küf bağlamış gibi görünen siyah örgülerin üzerindeki atıkları temizlemeye girişmişlerdi; her şey yeniden normale dönmüş gibi görünüyordu.

Gemiye döndükten sonra Prof. Longtail bizlere herhangi bir açıklama yapma gereği duymadan kamarasına çekildi. Durumun aciliyeti nedeniyle, hiçbir koşul altında rahatsız edilmemesi gerekiyormuş.

Yemekten sonra Prof. Serrera’nın yanına gittim ve ona, aşağıda ne olduğunu sordum. Orko üzerinde böylesi bir aktivite ilk kez görülüyormuş. Yüzlerce noktada aynı anda oluşan elektrik, deprem öncesindeki sismik hareketlere bağlı olabilirmiş. Ama olmayabilirmiş de. Melodia söz konusu olduğunda, hiçbir şeyden emin olunamıyordu. Prof. Serrera ile konuşmak beni mutlu ediyordu, Melodia’da daha önce deprem olup olmadığını sordum. Az önce yaşadığımız, Melodia’da görülen en şiddetli deprem değilmiş; olayın önemi, Orko üzerindeki elektrik aktivitesinden kaynaklanıyormuş. Prof. Serrera, Melodia için çok üzüldüğünü söyledi. Muhabbeti uzatmak için yakaladığım bu altın fırsatı değerlendirmekte kararlıydım. Ondan, üzüntüsünün sebebini açıklamasını rica ettim. Melodia’dan ilk ağaç ve taş örneklerini dünyaya götüren şirket, bunların birer seçkinlik göstergesi olarak algılanmasını sağlayan başarılı bir pazarlama stratejisi izlemiş. Uzak bir gezegenden gelen bu yepyeni nesneler, bilim camiasının yanı sıra yüksek sosyetenin de ilgisini çekmiş. Özellikle Tokoya ağaçlarının ahşabı, çok sayıdaki doğal rengi ve inanılmaz çeşitlilikteki dokusu nedeniyle büyük talep görüyormuş. Tokoya ağacının doku örnekleri, kendilerini farklı boyutlarda tekrar eden fraktal biçimleriyle gözümde canlandı. Gezegenin farklı noktalarında açılan ocaklardan çıkarılan, farklı renklerdeki değerli taşlar da önemliydi; ama ticaretin odak noktasını bu ağaçlar oluşturuyordu. Hevesini kırmamak için anlattıklarını ilk kez duyuyormuş gibi yapıyordum. Bilimsel görevimin yanı sıra Melodia ticaretini incelemek gibi gizli bir ajandam olduğunu Prof. Serrera bilmiyordu. Ticaret Bakanı, Melodia seyahatim için Türkiye’den ayrılmadan önce beni makamında kabul ederek bu konuda bizzat ricacı olmuştu. Melodia’daki bilimsel çalışmalara ortak olabildiğimize göre, pekâlâ bu gezegenden getirilen malların ticaretinde de rol oynayabilirdik. Özel bir üniversitede çalışan akademisyen olarak devletle organik bir bağım olmasa da Sayın Bakan’ın ricasına kayıtsız kalamamıştım. Bilimsel misyonumu aksatmamak kaydıyla elimden geleni yapacağım konusunda kendisine söz vermiştim.

Prof. Serrera olaya çevreyi koruma perspektifinden bakıyor, gezegenin doğal kaynaklarının pervasızca yağmalanmasından rahatsızlık duyuyordu. 10 yıl kadar önce roket teknolojisinde gerçekleştirilen yeni bir devrim, uzayda yük taşıma maliyetini radikal bir biçimde düşürünce Melodia’dan ithal edilen malzemenin miktarı hızla artmıştı. Gezegene inerken Melodia’nın Tokoya ormanlarında yaratılan tahribatı gözlerimizle görmüş ve gerçekleştirilen operasyonun büyüklüğü karşısında dehşete kapılmıştık. Fizik kurallarının, elektronik devreleri daha fazla küçültmeye imkân vermemesi nedeniyle bilgisayar teknolojisindeki gelişim neredeyse durma noktasına gelmiş; bilişim sektörü üzerinden rekabet avantajı sağlamak zorlaşmıştı. Melodia’nın doğal kaynaklarını korumaya yönelik düzenlemeler, ticaretin yarattığı olağanüstü rant nedeniyle sürekli gevşetiliyordu. Ne de olsa Melodia uzaktaydı, gezegenin tektonik özelliklerinden kaynaklanan doğal müziğini canlı olarak dinlemek çok az insana nasip olmuştu. Prof. Serrera, son yıllarda bu müzikte meydana gelen bozulmaları gezegende açılan maden ocaklarına ve Tokoya ağaçlarının kesilmesine bağlıyordu.

Ertesi gün akşam saatlerinde, Prof. Longtail kamarasından çıktı. Yüzü yorgunluktan sararmıştı, ayakta zor duruyordu. Aynı zamanda bir uzay mekiği olan araştırma gemimizin güvertesinde, bir masanın çevresine oturduk. “Orko çok yavaş çalışıyor. Canlı olduğu, bugüne dek bu nedenle anlaşılamadı. Tüm ekosistem birbirine bağlı ve Orko gezegenin beyni durumunda,” dedi bir solukta. Sözlerine “Tokoya ağaçlarının kökleri bu nedenle o kadar derinlere uzanıyor ve Gladius balıkları bu yüzden kılıçlarını sistematik olarak Orko’ya batırıyorlar. Yer altında, karayla denizi birbirine bağlayan görünmez bir ağ daha var. Tektonik hareketleri ve gezegenin müziğini bu ağ belirliyor,” diyerek devam etti.

“Bütün bunların şimdiye kadar anlaşılmamış olması ilginç,” dedim.

“Kesilen Tokoya ağaçları, madenler ve taş ocakları gezegenin canını çok yakıyor olmalı,” dedi Prof. Serrera hüzünlü bir sesle. Bilim insanlarına has bir saflıkla, elde ettiğimiz bilgileri kamuoyuyla paylaştıktan sonra gezegenin yağmalanmasına derhal son verileceğine inanıyordu. Prof. Longtail’le kafa kafaya vererek durumu özlü biçimde anlatan bir bildiri hazırlamaya giriştiler. Uykusuz geçen bir gecenin ardından bildirimizi dünyaya ve Melodia’da faaliyet gösteren ticaret loncasına ilettik.

Bildirimiz dünyada büyük bir heyecan yaratmış olmakla birlikte Melodia üzerindeki ticari faaliyetler aynen devam etti. Tokoya ağaçlarının canlı olduğu zaten biliniyormuş, kesim kontrollü yapılıyormuş ve kesilen ağaçların yerine yenileri dikiliyormuş; ağaç kesmenin bir tabu haline getirilmesine gerek yokmuş. Elbette, bu yeni bilgi eşliğinde Melodia’ya ilişkin çevre koruma mevzuatı gözden geçirilip yenilenecekmiş; ancak on binlerce insana istihdam sağlayan bir sektöre yönelik kararın, ince eleyip sık dokuyarak alınması şartmış. Öncelikle bağımsız başka bilim insanlarının, elde edilen sonucu teyit etmesi gerekirmiş. Bilimsel ve idari süreçler işletildikten sonra gerekenin yapılacağından hiç kimsenin kuşkusu olmaması gerekiyormuş.

İzleyen birkaç günü, Prof. Longtail’in buluşu doğrultusunda yeni sorular sorarak ve bu soruların yanıtlarını araştırarak geçirdik. Çalışmalarımız sırasında ben Prof. Serrera’ya kur yaparken; Prof. Serrera, Prof. Longtail’in gözüne girmeye çalışıyordu. Prof. Longtail, bütün bu insani çabaların farkında değildi; sadece işiyle meşgul görünüyordu. Prof. Serrera’nın, sismik titreşimleri tespit eden cihazlarının çıldırdığını ilk fark eden de o oldu. Cihazların bozulup bozulmadığını anlamaya çalışırken gemimize çarpan dev bir dalga nedeniyle havalanarak okyanusa düştüm. Galiba büyük bir deprem olmuştu. Okyanus ısısının sıfıra yakın olmasından daha büyük dert, suyunun zehirli olmasıydı. Günlerdir çarşaf gibi olan okyanusun yüzeyinde kocaman dalgalar oluşmuştu. Dalgalar yüzünden gemiyi zor görüyordum, yukarıdakilerin de beni görmekte zorlandığını tahmin ediyordum. Gemiden birinin suya atladığını ve bana doğru yüzmekte olduğunu gördüm. Kurtarıcımın Prof. Serrera olduğunu fark ettiğimde minnet duygusuyla sarsıldım ve gözlerim yaşardı. Prof. Serrera’yı yukarıdan takip ettiklerinden ikimizin bulunduğu bölgeye bir can simidi attılar. Bacaklarımızı birbirine dolayarak can simidine sarıldık ve bizi kaşla göz arasında yukarıya çektiler. Geminin güvertesine ayak basar basmaz yeniden suya düşmemek için kaptan köşküne girdik. Kurtulduğuma ve Prof. Serrera’nın benim için hayatını tehlikeye atmış olmasına çok sevinmiştim. Prof. Serrera’nın bu hareketinin ne anlama geldiğini düşünmeye fırsat bulamadan gemimiz alabora oldu ve okyanusun jölemsi suyunun içine gömüldü. İçinde bulunduğumuz geniş salona su dolmaya başlamıştı, ne yapacağımızı bilemez haldeydik; geminin, kendisini yeniden suyun yüzeyine çıkaracak bir düzeneği bulunmuyordu. Prof. Longtail, “Görevimi yapmış olmanın huzuruyla öleceğim,” dedi. O anda görev umurumda değildi ve ölmeye hiç niyetim yoktu; kurtulmanın bir yolu olmalıydı. Önce kaptan köşkünün kapısını açmaya çalıştım; ama basınç nedeniyle yerinden oynamıyordu bile. Elime geçirdiğim sandalyeyle, bir pencereyi kırmaya çalışırken geminin titremeye başladığını hissettim. Ardından gemi suyun yüzeyine doğru yükselmeye başladı. Birkaç dakika sonra yeniden Melodia’nın küf rengi gökyüzünü görebilir duruma gelmiştik.

Prof. Serrera, “Gladius’lara teşekkür borçluyuz,” dedi. Geminin mürettebatı hiç vakit kaybetmeden itici motorları çalıştırdı ve yeni bir dalga tarafından alabora edilmeden önce suyun yüzeyinden yukarıya doğru yükseldik. Aşağıda onlarca Gladius, bize veda etmek istermiş gibi sivri kılıçlarını suyun üzerinde sağa sola sallıyordu. Dönüp Prof. Serrera’ya baktım. Sinema yıldızları kadar güzel değildi, hatta güzel olup olmadığı bile tartışılırdı; onu, benim için cazip kılan, galiba yüreğinde taşıdığı merhametti. Uzaklarda, daha önce varlıklarından haberdar olmadığımız volkanlar patlamaya başlamıştı. Melodia üzerinde tam bir kıyamet yaşanıyordu.

Prof. Longtail, “Orko, kendi evlatlarına zarar verme pahasına Melodia’yı korumaya karar vermiş,” dedi.

O kıyamet gününde, Orko’nun gazabından sadece bizim ekip kurtulabildi. Ölen ticaret loncası çalışanlarına üzülmüş olsak da Gladius’ları göndererek gemimizi kurtardığı için Orko’ya minnettardık. O günden bu yana hiç kimse Melodia’ya ayak basmaya cesaret edemedi.

Görsel Kaynağı: pixabay.com

Authors get paid when people like you upvote their post.
If you enjoyed what you read here, create your account today and start earning FREE STEEM!
Sort Order:  

harika!

bence :)🎈

kurgu güzel