RE: Roger Bacon ve Cehaletin Ezilmesi Gereken Dort Basi

You are viewing a single comment's thread from:

Roger Bacon ve Cehaletin Ezilmesi Gereken Dort Basi

in tr •  6 years ago 

Yorumunuz icin tesekkurler.

Bizim kulturumuz diye ortak birsey yok bence. Baskin siniflarin dayattigi kultur ve kultur hegemonyasi var. Yine, bu siniflar, politik kurum ve kurallari sekillendirerek, insanlarin davranislarini sekillendiriyor.

Bizde bireysellik yoktur. Cunku, haklarin kullaniminda, politik ve ekonomik duzenden elde edilecek faydalari, bireysellikle elde etmek isteyen, potansiyel olarak elde edebileceginin azini elde eder. Topluluk olarak yaratilabilecek rantlardan faydalanma imkani, birey olmanin onune gecer. Bu topluluklarin da ranttan alabilmesi icin baskin sinif ve onlarin iktidarina yakin olmasi gerekir. Bundan oturu de liyakat diye birsey soz konusu olamaz. Turkiye'de cemaatlerin gelisimi ve cemaat kimliginin vatandasliktan daha onemli olmasinin sebebi budur.

Liyakatin olmasi icin kisinin kimliginden, karakterinden, tercihinden azade bir statunun taninmasi yani esitlikcilik gereklidir. Bu vatandasliktir. Bizdeki vatandaslik yalandan birsey, kisinin kimligi, toplumda kacinci sinif vatandas olacagini belirleyen bir seydir. Vatandaslar arasinda derecelndirme varsa, orada aslinda vatandaslik yoktur. Liyakatin da olmasi beklenemez.

Divan, kurultay vb bunlar baskin siniflarin uzlastiklari yerler. Burada otoriteye saygili olmamak, devletin disinda organizasyonlar kurmayi gerektirir. Turkiye'de bir dernek kurdugunuzda, bu dernegi Icisleri Bakanligi'na ve kuranlarin isimlerilye birlikte bildirmeniz zorunludur. Devlet kendi kontrolu disinda organizasyonlara izin vermez, kontrol etmek ister.

Authors get paid when people like you upvote their post.
If you enjoyed what you read here, create your account today and start earning FREE STEEM!
Sort Order:  

Merhabalar,

Kültür, baskın sınıfların dayatmasıdır tezinize katıldığımı söyleyemem. Her ulusun geçmişten geleceğe taşıdığı tabiri caizse genetik kodlarında barındırdığı temel kültür değerleri, belli bir zaman dilimi ve bölgede hatta söz konusu hakimiyet alanı dahilinde büyük geçirgenlikler etkisinde kalır.

Bu etki sınır boylarında ve demografik yapısı heterojen bölgelerde daha homojen yerleşimlere göre oransal fazla olur. Bu noktada baskın sınıf etkisinden bahsetmek çok doğru bir terminoloji gelmiyor bana. Baskın demografik yapı olabilir belki.

Tarihin herhangi bir döneminde Anadolu'ya bakarsak; baskın sınıfın yani hegemonun değiştiğini buna doğrudan bağlı olmayan bir demografik yapının ise büyük savaş dönemleri dışında korunduğunu söyleyebiliriz. Günlük yaşamda var olan ilişkiler, sanat, zanaat ve ticaret gibi diğer etkenlerle de desteklendiğinden yüzyıllar içinde sürekli bir geçişkenlik olduğunu öne sürebiliriz sanırım.

Bireysellik kavramı ise 19.yy sonrası yayılmaya başladığından bu dönem öncesi hemen tüm uygarlıklarda, yazınızda belirttitğiniz ortak fayda yaklaşımı için bir araya gelme eğiliminin hatta zorunluluğunun olduğunu görebiliriz.
Burjuva ile birlikte monarşiye karşı duran Fransız devrimcilerinde ya da biraz daha geçmişte feodal beylere karşı Osmanlı hakimiyeti ile fayda birliği yapan Doğu Avrupa halklarında da ortak çıkar birlikteliğini görebiliyoruz.

Tarih boyunca baskı grupları hep vardı ve olacak kanımca. Baskı gruplarına karşı birlik olmanın şekli ve yöntemi değişse de temel hedef bireysel faydaları garantiye almaktır. Temelinde insan yani birey ve hakları vardır. İnsana ve emeğine değer veren, adalet içinde yaşamalarını sağlayan yönetimler belirli bir baskın grup elinde olsalar dahi uzun yıllar ilgili bölgede hüküm sürebilmişlerdir. Diğer türlü yüzyıllar boyunca devasa bir coğrafyada hüküm süren Türk devletlerini açıklayamayız sanırım. Üstelik söz konusu bu bölgeler, 20. yy ve sonrası, insan hakları ve demokrasi çığlıkları arasında dahi, baskın grup el değiştirdikten sonra bir türlü bireysel ve toplumsal barışlarını sağlayamamışlardır.

Yurttaşlar arası derecelendirme ise devletin ekonomik sistem seçimine dayanıyor gözlemlerime göre. Söz konusu sistem insanı nereye yerleştiriyorsa sonuçlar da bağlantılı gelişiyor. Ekonomik sistem insanların önce bireysel sonra toplumsal fayda ve refahına dayanıyorsa sistem nefes alabiliyor. Ancak yine de en önemli parçanın hukuk sistemi olduğuna inanıyorum. Hukuk sistemini belirleyen, kuralları, kanunları yapanlar bu kurallara önce kendileri uyuyor, cezalandırma değil caydırma ve ödüllendirme temelinde şekllleniyorsa, yurttaşın sorunları en küçük yerel birimlerde dahi adalet içinde çözülebiliyorsa kanun önünde eşitlik prensibi çalıştırılabiliyor.

Bireysel olarak haklarını söz konusu devlet tarafından ve devlet eliyle güvence altına alan bireyler, faydaları ya da zarar görmeme beklentileri için herhangi bir gruba dahil olma gereği duymuyorlar. Diğer taraftan günlük işlerinde düzen getiren, belirli bir sinerji yaratan Lonca teşkilatları gibi yapılarla öncelikle bireysel ve dolayısıyla toplumsal ekonomik ve sosyal fayda için çalışmalara gönüllü katılabiliyorlar.

Ülkemizde tarikat ve cemaat uygulamalarının hala çok tercih edilmesi yukarıda bahsettiğim hukuk ve ekonomik başta bireysel hakların güvence alınma çabasından ibarettir. Çalışma prensipleri ve yapıları itibariyle geçmişin Lonca teşkilatlarıyla hiçbir ilgileri de yoktur kanımca.

Burada ana unsur, cumhuriyetin ilanını takiben, Atatürk'ün vefatından sonra özellikle, insanlarına JJ Rousseau yurttaşlığını öğretemeyen, belki de öğretmek istemeyen baskın yönetici sınıfların seçimleridir.

Dersine iyi çalışmayan, bilgisi olmadan fikri olan kalabalıkların alkışlarına yani seçmen tercihlerine sistemi harcayan yönetici kadroların ve onların destekçisi ekonomik kliklerin bu oluşumda payı büyüktür. Belirli birkaç ismi hariç tutarak, aydınların, ukala, halkından ve sorunlarından kopuk ve özfaydacı yaklaşımları da bu sonuca büyük etki yapmıştır.

Yurttaş olamadan seçmen olmanın sonuçlarını yaşıyoruz ve öyle görünüyor ki bu durum kolay kolay da değişmeyecek...