HİTLER HÜKÜMDARLIĞI #1

in tr •  6 years ago 

Hepinize merhaba arkadaşlar uzun süredir düşündüğüm ve araştırdığım 'HİTLER HÜKÜMDARLIĞI' serisini artık sizlere yazarak sunmaya karar verdim. Umarım keyifle okursunuz. Lafı fazla uzatmadan hemen blog yazıma geçeyim.. :)



Hiçbir askeri hata yapılmasaydı savaş kazanılabilir miydi? Bence, hayır. Savaş en azından 1941 'den itibaren tıpkı Büyük Savaş [I. Dünya Savaşı] gibi kaybedildi, çünkü siyasi hedefler Almanya'nın askeri ve iktisadi imkiinlanyla hiçbir şekilde bağdaşmıyordu. Hitler'in tuhaf savaş tarzının Alman halkına ödettiği tek bedel milyonlarca insanın öldürülmesi oldu. Onemli olan şudur: Savaş kazanılamazdı. Dikkate değer olan ve üzerinde hep düşündüğüm şey ise şudur: Kıtanın orta yerine yerleşmiş Almanya gibi bir ülke nasıl olur da banşı, makul bir banşı sağlayacak bir siyaset geliştinnez ... Almanya 'da, içinde bulunduğumuz durumda kesinlikle imkansız olduğunu yönneden . .. bütün dünyaya meydan okuyabileceğimizi düşünecek kadar aptaldık .. . Bunun sebepleri nelerdi? Ben siyasetçi değilim, ben tarihçi değilim. Bilmiyorum. Gördüğüm şey sadece bu soru.

Generalleutnant [Korgeneral] Ferdinand Heim, Savaş tutsağı arkadaşının yaptığı bir konuşmadan, 23 Mayıs 1945


Ekim 1941’in başlarında bir dizi zafer Wehnnacht'ı (Silahlı Kuvvetler) Moskova'nın eteklerine taşıdı ve Hitler'i Sovyetler Birliği'nin yenildiğine ikna etti: Birkaç gün içinde Hitler hatasını anlamıştı. Fakat artık çok geçti. Berlin'deki Propaganda Bakanlığı görevlileri gazetecilere Nazi yönetimindeki Avrupa'yı neyin beklediğine ilişkin gayet kaba bir açıklamada bulundular. Onlara, savaşın sona erdiğini ve Reich'ın her türlü askeri tehdide direnebilecek, kendine yeterli bir "dikenli teller ardında Avrupa" yaratacağını söylediler. Almanya, "tarafımızdan hükmedilen ülkelere davranış şekli bakımından "çok daha serbest ve soğukkanlı" olacaktı ve "zavallı bir küçük devletin özel dilekleri ya da talepleriyle Avrupa barışını engellemesi gibi bir sorun olmayacaktı." Alman halkına gelince, yeni meydan okumalarla karşı karşıya kalacak, Doğu'daki yeni Avrasya sınırında, İngilizlerin Hindistan'ın kuzeybatı sınırında karşılaştıkları türden sürekli çatışmalarla uğraşmak zorunda kalacaktı. Özetle "emperyal Avrupa idealine yönelmeleri" gerekecekti, imparatorluk kurucusu olarak Hitler: Führer'i genel olarak bu şekilde düşünmüyor olabiliriz fakat onun kendine dair tanımlarından biri kesinlikle buydu. Naziler kendilerine dü­şenin, onları bir dünya gücü statüsüne yükseltecek bir imparatorluk kurmak olduğuna inanıyorlardı. Denizaşırı sömürgeciliğe ilişkin kendilerine yol gösterecek pek fazla doğrudan deneyime sahip olmamalarına ve Hindistan'daki İngilizler hakkında çok az şey bilmelerine rağmen, küçük bir yönetici grubunun bütün bir alt kıtayı yönetebileceği fikrinden çok etkilendiler. Onlar için imparatorluk fikri, bir "ideal" ya da daha açık ifade etmek gerekirse, güçlü bir ırk üstünlüğü fantezisi, kendini tanrı gibi gören savaşçı bir elitin yüz milyonlarca insan üzerinde bir güç gösterisiydi. Hitler, "büyük alanlar"ın yö­neticileri ile yerkürenin kaynaklan için rekabet etmek üzere Almanların bu erdemlerle eğitilmesi gerektiğine inanıyordu. 19. yüzyıldaki Afrika'nın Paylaşımı'nda geride kalmışlardı ve Dünya Savaşı'ndan sonraki hırslı rekabeti göz ardı edemezlerdi. 1931'de İngilizler ve Fransızlar Ortadoğu'yu yağmalamışlar, Japonlar Mançurya'nın içlerine doğru ilerlemişler, 4 yıl sonra İtalyanlar Etiyopya'yı işgal etmişlerdi. Almanya, kaybettiği zamanı telafi etmeliydi.

Nazi emperyal özlemlerinin aslında ne kadar kapsamlı olduğu, tarihçileri hala bölen bir meseledir. Hitler Gençliği'nin marşında, Bugün Almanya bizim, yarın bütün dünya, deniyordu. Fakat Führer'in zihnindeki egemenlik düşlerinin ne olduğunu söylemek gene de zordur. Hiç kimse onun sadece bir fırsatçı olduğuna ve hiçbir dış siyaset programı olmadığına ciddi olarak inanmaz. Peki, gerçekten dünyayı fethetmek için bir sefer tasarlamış olabilir miydi? Üçüncü Reich'ın iştahının neredeyse sınırsız olduğuna inanan bazı uzmanlar, onun okyanus ötesi bir çatışma için yaptığı donanma hazırlıklarına işaret eder ve 1920'lere kadar uzanan ve ABD'yle hesaplaş­mayı öngören bir dış siyaset programının Hitler'e yol gösterdiğini öne sürerler. Diğerleri de, her şeyin bu kadar düzenli olduğundan ya da bu kadar uzaklara gittiğinden kuşkulanır ve Hitler'in Avrupa saplantısı ile doğu ya doğru yayılma tezleri -Lebensraum- üzerinde dururlar.

Bu iki görüş birbirine zıt değil fakat Avrupa her bakımdan önce geliyordu. Akılda tutulması gereken işlevsel farklılık, hakimiyet ile fetih arasındandır kuşkusuz. Abraham Lincoln'un dışişleri bakanı William Seward, Hitler'den neredeyse bir yüzyıl önce ABD'yi "dünyaya hükmetmek için doğmuş birkaç bü­ yük devletin ardılı" yapmaktan söz etmişti. Seward'a göre, "bu kıtanın denetimi sadece birkaç yıl içinde dünyayı denetleyecek bir nüfuz, "sağlayacaktı. Kendisi gücü ticarette görürken Hitler kaynaklarının denetimine önem verse de, bu iki adamın hegemonyacı özlemleri bunun dışında farklı değildi. Hitler Ekim 1 94l'de şu yorumda bulundu: "Kıtanın efendileri olana kadar dünya siyasetine ilişkin her türlü düşünce gülünçtür.
Ancak Avrupa'nın efendileri olduğumuzda, dünyada hakim konuma sahip olacağız."5 Avrupa'nın denetlenmesi Naziler için özellikle önemliydi, çünkü kıtanın dünya jeopolitik sisteminde eksen konumunda olduğuna inanıyorlardı. 1904'te İngiliz coğrafyacı Harold Mackinder şu ünlü tezi ortaya attı: Doğu Avrupa'yı yöneten Merkez'e (Heartland) hakim olur; Merkez'i yöneten Dünya Adası'na hakim olur; ve Dünya Adası'nı yöneten Dünya'ya hakim olur." Bu mantıksız bir fikir değildi. En önemlisi, 1942'de Almanlar ABD'den daha geniş ve dünyanın diğer bölgelerine kıyasla daha yoğun nüfusu olan ve iktisadi bakımdan daha üretken bir kara parçasına hakimdiler. Hitler gelecek kuşaklann karşı karşıya kalacağı meydan okumalar hakkında ne düşünmüş olursa olsun, bu geniş alanın fetih ve tahkiminin, izlediği dış siyasetin zirvesini temsil ettiği pek kuşku götürmez.6 Bu nedenle Naziler kendi emperyal özlemlerini diğer öncü güçlerinkiyle bağdaşır görüyor ve özellikle İngilizlerin bunu neden göremediklerini asla anlayamıyorlardı. Kendisini rejimin filozofu ilan eden Alfred Rosenberg şu yorumda bulunuyordu: "Bize öyle geliyor ki, İngiliz imparatorluğu da ırksal olarak tanımlanmış bir hakimiyet iddiasını temel almaktadır." Onlar bir ırk üstünlüğü duygusu ile Bolşevizm nefretini paylaşmıyorlar mıydı? Başka deyişle, Naziler Avrupa'ya İngilizlerin Asya'yı ya da Afrika'yı yönettikleri gibi hükmetmeyi planlıyordu; ya da onlara öyle geliyordu.

İngilizlerin tek bir gücün kıtanın kaderini denetlemesi gerektiği fikrine duyduğu düşmanlıktan vazgeçmeye ikna edilebilmeleri halinde, bu iki gücün savaşması için hiçbir sebep yoktu. Afrika 1 930'lann sonunda başlayan tartışmalar doğrultusunda ve Fransa'nın düşüşünü izleyen daha iddialı planlara göre yeniden paylaşı­labilirdi. Fakat Hitler açısından Doğu'ya yayılma, Almanya'ya denizaşın sömürgelerin sağlayabileceğinden daha fazlasını vaat ediyordu. Hitler'in Alman yerleşimi için seçtiği yer, Baltıklar ile Karadeniz arasında kalan bölgelerdi. 1942'de Ukrayna'daki bir Alman görevli, "burada tam anlamıyla Zencilerin arasında bulunuyoruz," diyordu. Almaniann "Doğu" dedikleri bu gizemli, rahatsız edici ve -bataklıklardan, geçit vermeyen ormanlardan ve Prnsya'nın kapı eşiğindeki steplerden oluşan işlenmemiş ıssız bir bölge olduğu düşünü­ len- anlaşılmaz ülke, düzene sokulmak ve üretken kılınmak için Alman enerjisini ve disiplinini bekliyordu. Ostrausch (Doğu sarhoşluğu) onu yönetmek için gönderilen pek çok kişi üzerinde sihirli bir etki yaratıyordu.
Arkadaşlar seri çok uzun olduğu için burada kesmek zorundayım. Umarım okurken keyif almışsınızdır. Okuyan ve destek veren herkese şimdiden çok teşekkürler. Aşağıda bilgi aldığım kaynakları ve resim kaynaklarını belirteceğim. Bir sonraki blog yazımda görüşmek üzere şimdilik sağlıcakla kalın.. :)
Resim Kaynak: 1 - 2 - 3 - 4 - 5

Bilgi Kaynak: 1 - 2 - 3 - 4 - 5


Posted from my blog with SteemPress : http://mehmetengin.steemblogtr.ovh/2018/07/23/hitler-hukumdarligi-1/

Authors get paid when people like you upvote their post.
If you enjoyed what you read here, create your account today and start earning FREE STEEM!
Sort Order:  

Kaliteli bir içerik olmuş. Kaynakları belirtmeniz güzel ancak yazıyı daha çok paragrafa bölmeni öneririm. Bu şekilde okumak daha yorucu oluyor. Elinize sağlık.

Okuduğun için teşekkürler bundan sonra daha dikkat ederim yavaş yavaş alışacağım artık :)

Tüm savaşlar eninde sonunda kaynak savaşına dönüyor. Bu savaşı destekleyecek nüfus ve doğal kaynaklarınız yoksa eninde sonunda kaybedelir
. Bu her zaman böyleydi büyük iskender Hindistan'a kadar gitti ama devleti ondan sonra dağıldı. Neden çünkü buraları helenleştiremediler. Biz ise Anadoluyu aldık sürekli gelen göçlerle dönüştürdük değiştirdik.