Herkese merhaba arkadaşlar 'HİTLER HÜKÜMDARLIĞI' serimin bugün sizlere dördüncü bölümünü yazacağım. Umarım keyifli bir okuma yaşarsınız.
İsterseniz hemen kaldığımız yerden devam edelim :)
Bir neden, yönelimsizlikti: Yeni Düzen'in ortaya çıkışı Avrupa ulus devletlerinin meşruluğunu o zamana kadar görülmemiş biçimde sarstı. Bu düzen sadece Alman milliyetçiliğini güçlendirmeyi değil öteki halkların ulusal kimlik duygusunu yok etmeyi de amaçlıyordu. Polonya, Çekoslovakya ve Yugoslavya gibi ülkeler haritadan silindi. Fethedilen diğer ülkelerin çoğu sadece o yıllarla ifade edilebilecek bir geçmişe sahipti. Düşman işgali onların ne kadar zayıf bir bağlılığa sahip olduğunu ve ne kadar kolay dağılabileceğini gösterdi.
İçlerindeki derin sınıf, dil, ideoloji ve din fay hatları ve top yekün savaş ulusun kendisine ilişkin imgesi ve öz tanımı üzerine ölümcül çatışmaları tetikledi. iç savaş çok yakındı ve Yunanistan, Yugoslavya, İtalya ve Ukrayna'da binlerce cana mal oldu.
Almanyanın kanlı misilleme güdüleri de çok etkin bir caydırıcı unsurdu. Çek başbakanı Alois Elias'ın 1942'de idam edilmesi, 1941'de sadece küçük Kragujevak şehrinde bile 2.000'den fazla sivilin kurşuna dizilmesiyle sonuçlanan Sırhistan misillemesi ya da Marsilya'da yol kenarında birkaç bombanın patlamasından sonra 40.000 kent sakininin tahliye edilmesi ve Vieux Quartier semtinin bütünüyle yok edilmesi gibi pek hatırlanmayan olaylara gösterilen kamusal tepki, Almanyanın yarattığı tahripkar etkiyi en iyi şekilde gösterebilir. Bu dehşet verici olaylar onların içyüzünü anlayanların ruhlarını ezdi ve direnişin maliyetini sadece silaha sarılanlar için değil masum siviller için de açıkça ortaya koydu.
Bunun gibi Lidice, Oradour ve kamplara ilişkin anılar. Nazizm anlayışımızın biçimlenmesine büyük katkıda bulunmuş tur. Bu durum, ortak bir modern Avrupa olgusunun milliyetçiliğin aşın bir versiyonu olarak değil de Nazizmin, genellikle aydınlatılan istisnai bir patolojik şiddet sevdası olarak görülür. Özellikle totalitarizm teorisyenleri bunu, küçük bir çetenin sadece hükmetmek, özgürlüğü yok etmek ve kendi yönetimini sürdürmek için teröre başvurma tutkusundan başka hiçbir sebep olmaksızın iktidarı ele geçirip sürdürdüğü, bereket nadir görülen bir yönetim tipinin örneği olarak resmeder.
Onlar siyasal elitin sıradan insanlar üzerindeki denetimini vurgular ve başından beri kitlelerin terörle baskı altına alındıklarını düşündükleri için, Nazilerin kendi fikirleri üzerinde düşünmeye fazla zaman ayırmaz. Bunun yerine diktatörün kendisi, bir tür nihilist karşıt-teoloji içindeki şeytani bir ana kuvvet olarak ortaya çıkar. Artık yarım yüzyıldan daha yaşlı olan totaliter paradigma bizi hala etkisi altında tutmakta, kendisinden bekleneni yapmaktadır.
Hitler aslında hem Reich yönetiminin hem de -belki daha çok Almanların Avrupa'yı yönetme tarzının merkezinde yer alıyordu: Savaş sırasında hiçbir şekilde gerçek bir ortak hükümet yoktu ve kıtanın yönetimi, ortaya çıkması engellenen bir yöntemle onun tarafından yürütülüyordu.
Çoğunlukla, onun müdahaleleri de belirleyiciydi; en çok, tırmanan ortak cezalandırma düzeyleri bakımından. Alman halkının kendi uzun vadeli hedeflerinin ne kadar gerisinde kaldığından (bir ölçüde haklı olarak) emin olamayan Hitler, iktidarın en güvendiği kişilerin elinde olmasını sağladı. Hitler "doğrultusunda çalışan" bu adamlar kendi hırslarından kaynaklanan sayısız zorluğun üstesinden gelmek için daha kanlı araçlar tasarladı. Böylece savaş dönemindeki Nazi devleti, özellikle Doğu Avrupa'da ya da keyfi yürütme gücü üzerindeki denetimlerin ortadan kalkmış ya da zayıflamış olduğu diğer işgal bölgelerinde görece pek az kısıtlamayla hareket ediyordu.
Nazilerin en aleni muhaliflerinden biri, Fransa eski başbakanı Leon Blum neler olduğunu sezmişti. Paris 'ten ayrılmayı reddeden akrabaları hakkında 1942'de şöyle yazmıştı: "Onlar geçen ay yaşanan vahşetin son vahşet olacağını ya da kışkırttıkları yaygın dehşetin en azından uzun bir süre erteleneceğini hayal ediyorlar. Korkarım, dişlilerin giderek hızlandığını, sürekli ilerleme kaydeden vahşetin asla bir sınıra ulaşamayacağını anlamıyorlar."
Ancak totaliter paradigmanın da yanıldığı pek çok şey vardır. Almanya yönettiği nüfuslara baskı yapmaya kesinlikle ihtiyaç duyuyordu, fakat Almanya içindeki durum, özellikle savaş döneminde daha karmaşıktı. Almanların top yekün savaşa zorla sürülmeleri gerekınedi ve son günlerde bile, 1918'deki gibi top yekün bir çöküş yaşanmadı.
Ulkenin inatçı direnişi terörde tartışmasız biçimde görülen hızlı artışa atfedilemez. Yakın zamanlarda uzmanlar, fetih ganimetinin rejimin savaş için halktan destek almasını sağladığını iddia etti. Bu nokta tartış malı olsa da, savaş fiilen patlak verdiğinde belirgin bir coşku eksikliği görülse de, halkın destek verdiği tartışma götürmez.
1941'den sonra SS'in ve Wehrmacht'ın işgal bölgelerindeki Yahudilere ve Slavlara yönelik davranışları arasında önemli fark olduğu da artık iddia edilemez. Sıradan Alman askerleri Bolşeviklere, Yahudilere ve diğer Untennenschen'e "yüzde 150" Naziler kadar vahşice davrandılar. Dolayısıyla Yeni Düzen, bu anlamda da bir Alman girişimiydi; sadece Almanlar için tasarlanmamıştı fakat onlara ve onların aktif katılımına dayanıyordu.
Arkadaşlar seri çok uzun olduğu için burada kesmek zorundayım. Umarım okurken keyif almışsınızdır. Okuyan ve destek veren herkese şimdiden çok teşekkürler. Aşağıda bilgi aldığım kaynakları ve resim kaynaklarını belirteceğim. Bir sonraki blog yazımda görüşmek üzere şimdilik sağlıcakla kalın.. :)
Resim Kaynak: 1 - 2 - 3 - 4 - 5
Bilgi Kaynak: 1 - 2 - 3 - 4 - 5
Posted from my blog with SteemPress : http://mehmetengin.steemblogtr.ovh/2018/07/26/hitler-hukumdarligi-4/