Ruanda Cumhuriyeti; Afrika kıt'asının orta bölümünün doğusunda yer alan ve denize kıyısı bulunmayan, komşuları Uganda, Tanzanya, Brundi ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti olan, 26.338 km2 toprak ve yaklaşık 12 milyon nüfusa sahip yoksul bir eski sömürge ülkesidir. |
Afrika ülkelerinin bir çoğu gibi, Ruanda da sömürgecilerin meydana getirdiği ülkelerden biridir. İlk olarak Almanlar, akabinde Belçikalıların sömürgesi olan ülkede 'Hutu, Tutsi ve Twa' adlı üç halk, sömürgecilerin gelişine kadarki zamanda barış ve kardeşlik içinde yaşarken, sömürgecilerin ülkeye gelmesiyle, toplumsal yapı dezanformasyona uğratılmıştır. En önemli değişim ise birbirleriyle akraba olan bu insanların etnik yönden keskin çizgilerle ayrıştırılması olmuştur. Bu etnik ayrım üzerinden sınıflandırma malesef Ruanda’yı felakete sürükleyen en önemli etkendir. Almanlar ve Belçikalıların Ruanda'ya bıraktığı miras, etnik ayrımcı ve ırkçılıktan başka bir şey değildir. Bu durum ne kadar da tanıdık gelmektedir. Sömürgelerin neredeyse çoğunda bu strateji uygulanmakta, Kan ve gözyaşı, ölüm ve iç savaş sömürge ülkelerinde eksik olmamaktadır. | Almanya ve Belçika'nın Tutsileri ayrı bir kategoriye koyması siyaseti, sömürgecilik sonrasında iç savaş zeminini hazırlamıştır. Hutu ve Tutsi halkları arasında etnik ayrımcılığın yapılması, insanların kimlik kartlarında hangi halka ait olduklarının yazılması, iki halk arasında Tutsilere ayrıcalıklı davranılması, daha zeki oldukları sebebiyle çeşitli eğitim bursları ve meslek eğitimleri dersleri verilmesi, Tutsileri özel sınıfı ve yöneticileri haline getirirken, diğer toplulukları ötekileştirmiştir. Avrupa'daki kültürel ve fiziksel ırkçılık anlayışını Ruanda'ya ihraç eden bu tutum, sonuç itibariyle akraba olan ve birlikte yaşayan Ruanda halkını birbirine düşman etmiş ve nüfus olarak üstünlüğe sahip Hutu'ların kabullenemediği bu durum ülkede etnik çatışma risklerini doğurmuştur. |
---|
Ruanda ülkesi İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Birleşmiş Milletler'in (BM) kontrolüne geçmiş, yapılan seçimlerde ülke nüfusunun çoğunluğunu elinde bulunduran Hutu'lar seçimi kazanmış ve Hutu Özgürlük Hareketi yönetimi eline alarak iktidar olmuştur.
|
Gücü eline geçiren Hutu'lar, geçmişin intikamını alırcasına Tutsi'lere karşı zalimce davranmaya başlamışlar ve uzun bir süreçte 100 bine yakın Tutsi'yi öldürülmüşlerdir. Yine 100 binlerce insan komşu ülkelere kaçmışlardır. İktidarı elinde bulunduran Hutu yönetimi olaylar karşısında milliyetçi bir siyaset izleyerek Tutsileri öldürenleri korumuşlardır. Her yerde büyük baskılarla boğuşan Tutsiler işlerinden edilip, komşu ülkelere gitmeye zorlanmışlardır. Komşu ülkelere kaçan Tutsilerin sayısı 500 bini geçmiş, evlerinden ve yurtlarından edilen Tutsiler, bulundukları yerde Ruanda Yurtseverler Birliği (Rwandan Patriotic Front/RPF) adında bir örgüt kurarak organize olmaya çalışmışlar, Hutu hükümetine karşı giriştikleri silahlı mücadele sonrasında 1990-1992 yılları arasında ülkede iç savaş yaşanmıştır.
Yaşanan iç savaş sonrasında Ağustos 1992’de olaylara müdahale eden Birleşmiş Milletler desteğiyle taraflar arasında ateşkes imzalanmış ve olaylar siyasi bir şekilde çözüme kavuşturulmak zemini hazırlanmıştır. Fakat Tutsileri yok edip, işi kökünden çözmek isteyen radikal Hutular 'Interahamwe' adında bir örgüt kurmuşlardır.
Bu örgüt ateşli silahların pahalı olması ve kolay temin edilememesi nedeniyle, hem ucuz olması, hem de kolay elde edilebilir olmasından dolayı Çin’den 100 binlerce pala/satır siparişi vermiş ve aynı zamanda Tutsi olanları fişlemeye başlamıştır. Hutuların elinde bulunan hükümet bu yapılan hazırlıkların farkında olmasına rağmen herhangi bir önlem almamıştır. Radikal Hutular Tutsilere "hamamböceği" (inyenzi) diye hitap etmekte ve haşerelerin kökünün kazınması çağrıları yapmışlardır.
1994 soykırımı ve küresel sessizlik
6 Nisan 1994 tarihinde Ruanda Devlet Başkanını taşıyan uçağın düşürülmesi, trajik olayların başlangıcı kabul edilir.
Ruanda ve Burundi devlet başkanı birlikte 6 Nisan 1994'de Darüsselam'daki bir zirveden geri dönerken, başkent Kigali'ye inişi esnasında uçağı iki roket atılarak vurulması sonucu düşürülmüş, Ruanda devlet başkanının ölümünün sanki bir işaretmiş gibi uçağın düşmesinden hemen sonra, Hutuların başkanın ölümünden Tutsileri sorumlu tutmaya başlamışlardır.
Ölen başkanın özel muhafız kıtası, aralarında ülkenin başbakanının da bulunduğu bir çok ılımlı politikacıyı, Hutu olmalarına aldırış etmeksizin öldürmüşlerdir.
Tüfekler, palalar ve çivili sopalarla silahlanmış Hutu milisleri kurdukları barikatlarla yolları kesmişler, Kigali'yi baştan sona taramışlar, kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere, yakaladıkları bütün Tutsileri öldürmüşlerdir. Öldürmeden önce kurbanlarına işkence etmiş, yorulunca kaçmamaları için kurbanların aşil tandonlarını keserek, biraz dinlendikten sonra öldürmeye devam emişlerdir. Parası olan Tutsiler kurşun parası vermek suretiyle çabuk bir ölümü satın almış, yoksullar ise ağır ve acılı bir ölüme tahammül etmek zorunda kalmışlardır. Ne ibdet yerleri, ne de hastaneler saldırganları durduramamıştır. Din adamları ve doktorlar, ölmemek için kendilerine sığınan insanları katillerine teslim etmek zorunda kalmış, katilleri yatıştırmaya çalışan ılımlı Hutular bile hemen öldürülmüşlerdir.
En nihayetinde olayların vahim boyutlara ulaşmasıyla 23 Haziran'da BM Güvenlik Konseyi'nin kararıyla, Zaire'de bulunan bir Fransız askeri birliği olaylara müdahale etmiştir. Sonrasında ise Uganda'dan Ruanda'ya giren Tutsi gerilla ordusu 'Ruanda Yurtsever Cephesi' (FPR), 4 Temmuz 1994'de Kigali'yi ele geçirmiş ve savaşın bittiğini ilan etmiştir.
Sonuç olarak;
- 6 Nisan’da başlayan soykırım yaklaşık 100 gün sürmüştür.
- En az 800 bin insan katledilmiştir. Bazı tahminlere göre ölü sayısı 1 Milyonun üzerindedir.
- Yaklaşık 300 bin Tutsi hayatta kalmıştır.
- 2 Milyondan fazla Hutu ülkeden kaçmıştır.
- Toplamda 400 bin çocuk kimsesiz kalmıştır.
- Devlet kurumları tamamen çökmüştür.
Bu korkunç soykırıma her zamanki gibi seyirci kalan Birleşmiş Milletler ve küresel ülkelerinin, olayda oynadıkları rol bugün bile tartışılmaktadır. Konunun uzmanlarına göre yaşanan soykırımın arkasında Ruanda halkını birbirine düşürerek etnik ayrımcılıkla denetimi ellerinde tutmak isteyen Belçika ve Fransız emperyalizminin olduğu belirtilmektedir. Eski Fransa cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, 2010 yılında yaptığı bir açıklamada, ülkesinin Haziran 1994'te güç kullanmakta çok geç kaldığını, kullandığı gücün de yetersiz olduğunu söylemiştir.
Amerikan yönetimi ise asker göndermedikleri için pişman olduklarını çeşitli platformlarda dile getirmişlerdir.
1 milyona yakın insan soykırıma uğradıktan sonra kameralar önünde dökülen timsah gözyaşları, dile getirilen pişmanlık içeren sözler yaşanan büyük insanlık ayıbının üzerini örtmede yetersiz kalmaktadır.
Yaşanan bu acı olayı anlatan bir çok belgesel ve sinema filmi çekilmiştir. 2004 yılında çekilen Hotel Rwanda isimli filmi bunlardan en bilinenidir. Ben şahsen bu filmi izlediğimde çok etkilenmiştim.
Dünyanın daha iyi bir yer, insanların daha iyi insanlar olması, barış ve kardeşlik içerisinde mutlu bir şekilde yaşaması temennisi ile...
Kalın sağlıcakla...
Tebrik Ederiz! Bu Paylaşımınız'da 'destektr' Tag'ını Kullandığınız İçin Upvote Ve Resteem Kazandınız.
(0.010 SBD) - (0.020 SBD) - (0.050 SBD) - (0.100 SBD) - (0.200 SBD) - (0.500 SBD) - (0.750 SBD) - (1.000 SBD)
Tüm Bağışlarınız SP Kiralamak İçin Kullanılacaktır. @destektr'ye Verdiğiniz Önemden Dolayı Çok Teşekkür Ederiz!
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit
yazı çok güzel olmuş olayları ve tarihi hatırlıyorum.tekrar hatırladım dünyanın sessiz kalmasını ve ölümleri seyretmesini.sanırım ruandada petrol yoktu.
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit
Evet dostum ne petrol, ne elmas, ne maden hiç bir şey yoktu. Olsa zaten akbabalar üşüşürdü. :(
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit
Kara kıta Afrika'nın ne yazık ki kaderide kara. Son yıllarda Türkiye TİKA kanalıyla yardımlar yapmaya çalışıyor ama bu sadece Türkiye'nin altından kalkabileceği bi konu değil. Manisa'dan bir grup doktor Afrika'ya gidelim orada sağlık hizmeti verelim diye yola çıkıyor. Nijer'e gidiyorlar Dünyanın en yoksul ülkesi . Burada ülkenin en uç yeri çölün ortası Çad sınırına varıyorlar. Hiçbir şey yok yol su ağaç yemek tamamen kendi kaderine terk edilmiş insanlar dünya yaşadıklarından yada öldüklerinden haberdar değil başka bi gezegen sanki orası.
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit
Malesef ki dediğin gibi bu insanlara kader olarak yakıştırılmış bu durum. Dişine kan değmiş canavarlar gibi medeniyetin beşiği denilen aç gözlü ve insanlıktan nasibini almamış o çok methedilen avrupa ülkeleri bu insanları smürerek açlığa ve yoksulluğa mahkum edenlerin başında gelmekteler. Müslümanlığı ile övünen bazı arap ülkeleride at gözlüklerini çıkartmadıkları sürece bu insanlar bu kaderi zor yeneceklerdir.
Downvoting a post can decrease pending rewards and make it less visible. Common reasons:
Submit